28 Kasım 2011 Pazartesi

Orduspor:0 - Miy:1 / Egolar & B Planı

''Bize her yer Mersin değil, çünkü hiçbir yer Mersin kadar güzel değil.''

Dün Avni Aker'de gerçekten müthiş bir maç izledik.Tabiri caizse kıran kırana bir maç oldu.Maçın hakemini kutlamak gerekli.Tempo düşmesin diye çok çaba sarf etti.Verdiği kararlarda, bana göre başarılıydı.Biz hep hakemlerin hatalarını konuşuruzda, başarılı olduklarını fazla görmeyiz.Bizim hakemlerimiz aslında Avrupa'da maç yönetseler daha başarılı olurlar.Çünkü ülkemizde ''malesef'' insanlara saygı olmadığı gibi, sahada da ''yalnız insanlar'' olan hakemlere saygısızlık had safhada.Her zaman dediğim gibi, ülkemizde hakemlerin hakkını arayacak bir sendika kurulmadığı taktirde, hakemlerimizin sonu pek hayırlı olmayacak gibi.

Dün Beşiktaş, kaleci hariç tam 8 savunmacı ile maça çıktı.Amaç belliydi.Carvahal Avrupa yorgunu rakibini önce durdurmak, ikinci yarıda da maçtan düştükleri anda vurmayı planlamıştı.Amacına da ulaştı.Kazananı her zaman tebrik etmişizdir.Şimdi Mersin maçıyla dünkü derbinin ne alakası var ona gelelim.Trabzonspor maç boyunca oyuna hükmetti ama son pozisyonu bir türlü bulamadı.Son iki sezondur oynadıkları şablon, dünkü maçta bir yerde iflas etti.Bilge insan Şenol Güneş, her zaman saygı duyduğum ve örnek aldığım spor adamlarındandır ama maalesef dünkü derbide iflas eden sistemine bir ''B Planı'' bulamadı.Tıpkı bizim 11 haftadır bulamadığımız gibi.

Derbide Beşiktaş, rakibinin en etkili silahı olan, Burak'ın topsuz alandaki direk koşularına, orta sahayı ve defansı kalabalık tutarak çare aradı ve nitekim de başarılı oldular.Burak'ın bulduğu tek pozisyon 88. dakikada geldi.Trabzon tüm maç boyunca. rakibini göbekten yarmak istedi ama başarılı olmadı.Topu kanatlar taşıdılar ama yapılan ortalara hava hakimiyeti olan bir santrforları olmadığı için golü bulamadılar.Zaten istatistiklerde de bu sezon Trabzon'unun hiç kafa golü atmadığını gösteriyor.İşte burda ''B Planı'' devreye giriyor.Takımlarımız sezon başında tek bir şablon üzerinde çalıştıkları için maç içerisinde farklı bir formata geçiş yapamıyorlar.Trabzonspor'unda Burak'sız çıktığı maçlarda epey zorlanması bir B planlarının olmadığına somut bir örnektir.

Mesela aynı sıkıntı Mersin İdman Yurdu'muzda da mevcut.Hemen her maçta Nobre'nin ayağına bakar olduk.Sezon başında Nurullah Sağlam'ın isteğiyle alınan Amoah, nedense kulübenin müdavimi oldu.Sağlam'a Amoah neden oynamıyor diye sorduğumuzda ise daha hazır olmadığını söylüyor.Hollanda Ligi'nde 4 maça çıkan Amoah, ligimizde 11 hafta geride kalmasına rağmen hala hazır değil!Sadece sıkıntımız Amoah'da değil.Nduka'nın ciddi bir düşüşü söz konusu.Burda saha içi sıkıntısından daha çok, saha çok saha dışı faktörler olduğunu düşünüyorum.Tabi bu sıkıntıların dışında birde hafta başında Fatih Şen ve Mehmet Polat takımdan gönderildi ve dar olan kadro iyice kısırlaştı.Biz yine Nurullah Hoca'mızın bir bildiği vardır diyelim ve konunun çok üzerine gitmeyelim.

Dünkü derbide gördük kü takımlarımız her oynadıkları her maçta tek formasyonla devam edecek gibi.Saha içindeki dizilişler değişiyor ama zihniyetler hep aynı.Biz bundan evvel, son üç sezondur Ordu'yu evinde yeniyorduk zaten.Dünde yendik.Hakem gol öncesi Orduspor'un faulünü vermedi bu çok doğru ama tek suçlu hakem mi?Sevgili Arif Erdem abimizin bunu yıllarca yapması ve Cluio'nunda kendini yere çok rahat bırakma huyu ister istemez hakemlerde de bir ön yargı bırakmakta.Peki aynı akşam oynanan Galatasaray-Sivas maçında Ayhan'ın son dakikalarda kişiliğine yakışmayacak şekilde kendini atması bundan sonra içinde bulunduğu pozisyonlarda hakemlerin iki kere düşünmesine sebep olmayacak mı?Nasıl ki saha içindeki mental düşünceler değişmiyorsa futbol ahlakımızda her geçen gün iflasa doğru ilerliyor.

Bakın sadece iki maçtan ne kadar çok tartışılacak malzeme çıkardım.Sadece iki lig maçı.Bunu biz bu hale getirdik.3 Temmuz'da temizlik operasyonuna başladık, bu haftada kurtulmak ve kurtarmak için tekrar yeni yasa tasarısını meclisten geçirdik.Birbirine tahammülü dahi olmayan insanlar, göz göze gelmekten korkan insanlar bir anda birlik oldu.Tek bir seferde yasayı hooooop geçirdiler meclisten.Evet takımlarımızın sahada bir B Planı yok ama ülkemiz siyasetçilerinin bir B Planı her zaman mevcut.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Beyefendiye yasayı onaylamaması için yazdığı mektuptan dolayı Sevgili Şamil Tayyar Beyefendiye bir teşekkürü borç bilirim.

Yalnızca Şamil Bey'e değil teşekkürümüz.Tam 800 km yol katedip takımını destekleyen Kırmızı Şeytanlar teşekkürün en büyüğünü hak ediyor.


27 Kasım 2011 Pazar

16 Ağustos 1925'te Doğduk / Marşımız

23 Kasım 2011 Çarşamba

Miy Spor Life Hepimize Hayırlı Olsun

Haberi dün aldım.Kulübümüzün resmi dergisi olan Spor Life yayın hayatına merhaba demiş.Süperlige merhaba dedikten sonra başlatılan çalışma dün itibariyle meyvesini vermeye başladı.Kısmet olursa bugün dergiyi incelemeyi düşünüyorum.Fikirlerimi sizlerle de paylaşırım.Derginin ilk sayısı almak isteyen Miy gönüllüleri stadımızın karşısındaki storeden alabilirler.Şu anda ücreti 7 TL.

Semih Kaya & Mamadou Sakho ve Genç Futbolcu Sendromumuz

Mamadou Sakho.13 Şubat 1990 doğumlu.Senegal asıllı Fransız.Psg'de oynuyor.Ayrıca takım kaptanı.21 yaşında ama 43 milyon euroluk Pastore'nin kaptanlığını yapıyor.Tam üç sezondur Milan başta olmak üzere bir çok Avrupa devi onu kadrosuna katmak için Fransız ekibinin kapısında bekliyor.Transfermarkt sitesindeki değeri; 16 milyon euro.

Semih Kaya.Öp öz Türk evladı.24 Şubat 1991 doğumlu.Galatasaray'da oynuyor.Sakho'dan sadece 1 yaş küçük.Onunda mevkisi stoper ama hiçbir Avrupa devi O'nu transfer etmek için çaba göstermiyor.Zaten Galatasaray'da da bu sezon toplam 3 maça çıktı.Sakatlık olmasa forma bulması çok zordu.Bir yerde mecburiyetten forma şansı buldu.Transfermarkt sitesindeki değeri 400 bin euro.

Mamadou Sakho ile Semih Kaya'nın bir çok benzerliği var.Onun için Sakho'yu Semih ile kıyasladım.Kıyaslama derken Sakho, Semih'ten iki gömlek daha üstün bir oyuncu ve kesinlikle tartışılmaz ama bu Semih'in suçu değil ki.Nihayetinde Sakho'da bir Messi değil elbet.Allah vergisi yetenekleri olan çok üst düzey bir futbolcuda değil.Zaten Allah vergisi bir yeteneği olsaydı savunma pozisyonunda değilde hücumda oynardı.

Mesela Sakho'da Semih gibi iki ağır sakatlık geçirdi.Tabii Sakho'nun sakatlıkları Semih'inki kadar ciddi olmasa da yinede ağır sakatlıklardı.Toplamda 5-6 ay futbol oynayamadı.Bir başka benzerlik ise Sakho'da Semih gibi Fransa Milli Takımı'nın bütün yaş kategorilerinde forma giydi.Tabi Sakho Fransa formasıyla bir çok turnuvada yer alırken Semih sadece elemelerde forma giyebildi.Sakho'da Semih gibi Psg formasını ilk kez 17 yaşında giydi ve bugüne dek bu formayı tam 100 kez terletti.Semih'te Galatasaray formasını ilk giydiğinde 17 yaşındaydı.

Sakho bu formayı giydiğinde Psg ligde  zor günler yaşıyordu ve düşme potasındaydı.Ama Fransızlar yaşına değil yeteneğine güvenerek formayı gözü kapalı teslim ettiler.Galatasaray ne yaptı peki.Semih'i kazanabilecekleri bir maçta ona güvenip forma vermek yerine Harry Kewell'ı stoperde görevlendirdiler.Bu dahi de, gençlere forma vermesiyle ünlü olan Bülent Korkmaz'dı.Kendisine 18 yaşında bir Avrupa Kupası maçında gözü kapalı forma veren hocası Mustafa Denizli'ye ihanet edercesine Semih'e değilde Kewell'a güvendi.

Sakho'nun Psg formasıyla 2008'de Coupe de la Ligue ve 2010'da Coupe de France şampiyonluğu yaşadı.Tam 4 sezondur bu formayı giyiyor.Bu sebepten ötürüde O'nu takım kaptanlığına layık gördüler.Belki sezon sonunda başka bir Avrupa kulübüne gidecek.Ciddi bir bonservis bedeli ile...Evet biz hep kendimizi kandırıyoruz, 22 yaşına merdiven dayamış bir Semih'i, genç oyuncu oynatıyoruz diye övünüyoruz.Artık transfer yaşının 5 yaşına kadar indiği Avrupa kulüpleri 20'li yaşları tecrübeli sınıfına koyarken biz 27 yaşındaki Semih Şentürk'e hala genç Semih diyoruz.Kendimi çalıp kendimiz oynuyoruz.

Semih Kaya ve Mamadou Sakho.İkiside stoperde oynuyor ve ikiside belli yetenekleri olan oyuncular.Sakho'nun Semih'ten ''futbol literatüründe üstün olması'' sadece daha iyi işlenmesinden ötürüdür.Avrupa da 17-18 yaşlarındaki oyuncular senede ortalama 50-60 maça çıkarken bizim ligimizde 20 maça çıkamamalarından dolayı Sakho, Semih'ten öndedir.Lugano Türkiye'de banko oynarken Psg'de Sakho'nu arkasında yedek beklemesi, Fransızların futbola bakış açılarının bizden daha önde olmasından dolayıdır.Fransızlar, 20 yaş altındaki Hazard'ları, Sow'ları, Sakho'ları yetiştirip parlatırken biz 23 yaşındaki Mustafa Yumlu'yu genç oyuncu kabul ederiz.

Şimdi göz bebeğimiz dört büyüklere gelelim.Bakıyoruz kadrolarına altyapılarından çıkan oyuncu sayısı 5 etmiyor.Mustafa Yumlu ve Semih Kaya dışında altyapısından defans oyuncusu çıkaran takım yok.Hoş bu iki oyuncuda tesadüfler eseri forma giyiyor.Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor'un defanslarına bakıyoruz hep dışarıdan aldıkları oyuncular forma giyiyor.Altyapısıyla(!) ünlü olan Galatasaray bile bir Servet ve bir Gökhan Zan yetiştiremiyor.Bir Messi ya da Ronaldo değil, bir Maldini ya da Nesta değil,bir Servet, İbrahim Toraman, Gökhan Zan hatta bir Yobo bile yetiştiremiyorlar.O zaman niye bu tesisleri yapıyorlar ki.Boşa masraf.Zaten yurt dışında altyapısı sağlam ülkeler bizim için yetiştiriyorlar gerekli olanları.Biraz da Anadolu Kulüpleri parlatır satar.Tabi birde ikinci sınıf yabancıları unutmamak gerek.Tamam işte kadroyu kurduk sayılır.Dedim ya kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz.

Romelu Lukaku 16 yaşında forma giyip takımında 25 gol atarak gol kralı olurken biz forvet yetiştiremiyoruz.Hakan Şükür olmasa uluslararası golcümüz yok.Lukaku 18 yaşında Chelsea'ya dünya paraya transfer olurken biz takımda oynatacak yerli forvet bulmakta zorluk çekiyoruz.Belçika nüfusu 10 milyon biz 70 milyonuz.Transferlere her sene 100 milyonlarca euro harcarken takımlarımızın genç oyuncu oynatma gibi bir zorunluluğunun olmadığı bir ligimiz var.Bundan dolayı hep aynı jenerasyonlarla bir kısır döngünün içinde yaşıyoruz.

Burda asıl olan Semih Kaya değil.Onu örneklememiz, sadece son zamanlarda parlayan bir futbolcu olması.Tıpkı zamanında Okan Koç gibi, Tarık Taşgün gibi, Cafercan Aksu gibi, tıpkı bir anda parlayıp sonra yok olup giden diğer yıldız adayı futbolcularımız gibi.Belki Semih'te parlayıp yıldızlaşacak Arda Turan gibi, Tuncay Şanlı gibi, Nihat kahveci gibi belkide bu performansını devam ettiremeyip yavaş yavaş kaybolup gidecek.Temennimiz Semih'in en iyi yerlere gelmesidir elbette fakat unutmamak gerekir ki bu ülkede nice Semihler forma beklemekte.

Nasıl ki Semih'in iki farklı takımla (Galatasaray ve Gaziantepspor) ilk çıktığı maç İ.B.B olması tesadüf ise bugün ismini bu kadar sık duymamızda tamamen tesadüftür.Biraz futbol izleyenler Semih'in hangi şartlarda buralara geldiğini çok iyi biliyorlar.Biz hatalarını gören ama bu hatalarını düzeltmeye uğraşmayan bir milletiz.İnşallah yeni hatamız Semih Kaya olmaz.İnşallah bu genç ve güzel insan Semih'te bir gün, hayranı olduğu ve forma numarasını taşıdığı John Terry ile yanyana oynama imkanına erişir.

Trabzonspor :1- İnter : 1 / Turkish Delight

Tarihi boyunca küme düşmeyen tek İtalyan takımı olan Inter, yine yapılan bir istatistiklere göre Juventus'dan sonra en çok taraftarı olan ikinci İtalyan kulübüdür.Toplamda 3 kez Avrupa'nın en büyüğü olan Nerazzurri'ler Avrupa'nın iki numaralı kupası olan Uefa Kupası'nıda 3 kez kazanma başarısı göstermişlerdir.Kıtalar Arası Kupa'yıda 2 kez kazanmışlar.Serie A'da 18 kez, İtalya Kupası'nda ise 7 defa zafere ulaşmıştır.İtalya Süper Kupası'nı ise 5 kez kazanmışlardır.Zaten resmi web sitelerinin girişide şanlı geçmişleri hakkında her şeyi açıklıyor.(Merak edenler için bkz. http://www.inter.it/)

Böylesine başarılarla dolu bir mazisi olunca İnter'de ilk maçta temsilcimiz Trabzonspor'u küçümsemiş, rakibine saygı göstermemişti.Çünkü Trabzonspor tarihinde hiç Ş.Ligi oynamamıştı ve bu onların ilk maçı olacaktı.Inter ise bu heyecanı yüzlerce kez yaşamıştı ve tecrübelilerdi.Kupayı bile kazanma başarısı göstermişlerdi.Tabi bu böbürlenme onlara pahalıya patlamıştı ve sahadan mağlup ayrıldılar.Dün ise, sahada her ne kadar gruptan çıkmayı garantilemiş olsalar da rakibine saygılı ve ciddiye alan bir Inter vardı.
Aslında cuma günü Mersin'de oynanan Süper lig maçında Trabzonspor'u canlı olarak izleme imkanım olmuştu.Oynadıkları futbol bana şampiyon olabilecek takım görüntüsü vermemişti.Sahada Burak ve diğerleri şeklinde bir format vardı.Dün ise sahada gerçekten tam takım olmuş bir ekip görüntüsü içerisindeydiler.Spor Bakanı'mız Suat Kılıç, futbol kulüplerimiz için yapmaya çalıştığı yeni düzenlemelere birde, Colman gibi kaliteli yabancı bulma şartı getirmeli.Dün tek kelimeyle muhteşemdi.Sahada takımı adına her şeyi yaptı.Tüm takım bireysel olarak gerçekten müthiş oynadı ama Colman farklıydı.Top Colman'a geldiğinde O'nu oynatmamak adında Cambiasso ve Stankovic gibi üst düzey iki orta saha oyuncusu aynı anda basmak zorunda kaldı.

Kaleci Tolga, Glowacki, Marek Cech, Celutska ve Halil Altıntop maçta diğer yıldızlaşan isimlerdi.Tabi pastadaki en büyük pay Sevgili Şenol Güneş'e ait.Geçen sezonki takımdan bir çok oyuncu ayrılmasına rağmen, hedef küçültmek yerine çıtayı iyice yükseltmiş.Geçen sezonki Ş. Ligi maçlarında temsilcimiz Bursaspor 5 maç sonunda 0 puan çekmiş 14 gol yiyip 1 gol atabilmişti.Bugün ise Trabzonspor'un gruptan çıkma başarısı göstermesi hiç de süpriz sayılmayacak.Burada Trabzonspor'un az da olsa Avrupa tecrübesi etkili olmuştur.En azından Avrupa maçlarında nasıl oynamak gerektiğini tecrübe edinmişler.Cuma günü lig maçındaki performanslarıyla dünkü maçtaki performansları arasında epeyce fark vardı.

Bize Avrupa arenasında bu gururu yaşattıkları için Trabzonspor'a sonsuz teşekkürler.Umarım önümüzdeki Lille karşılaşmasında da aynı mental düşüncelerle sahaya çıkarlar ve gruptan çıkmak için gerekli puan ya da puanları alırlar.Çünkü; yükseliş dönemi biten, duraklama döneminide geride bırakan ve şu anda tekrar yükselişe mi geçecek yoksa dibe mi vuracak diye tedirginlikle beklediğimiz futbolumuz için yeni bir umut olurlar.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Mersin İdman Yurdu-Trabzonspor maçı özeti

Daha evvel böyle bir çalışma düşünmüyordum ama bundan sonraki maçların özet görüntülerine zamanım elverdikçe blogda yer vereceğim.İlk maçımız dünkü Miy-Ts maçı.

Abbas Ali abartma kardeşim!

Videomuz Bae-Kuveyt Dünya Kupası eleme maçından.Olayın kahramanı, Birleşik Arap Emirlikleri'nden Abbas Ali.Rakibini adam adama savunurken...İzleyelin.

Centilmence / Miy : 1 - Ts: 1

70. DK: GOOOOOLLLLL!!!!!
Golü atan futbolcu;Trabzonspor'dan Giray.
Mersin İdman Yurdu, Trabzonspor karşısında 1-0 öne geçti.
Hemen 10 dakika sonra....
80. DK: GOOOOOLLLLL!!!!!
Golü atan futbolcu;M.İ.Yurdu'ndan Moritz.
Trabzonspor, M.İ.Yurdu karşısında 1-1 beraberliği yakaladı.
İşte böyle enteresan bir maçtı.Önce güzel bir hava, sonra sağnak bir yağış.Sahada sicim gibi yağan yağmura rağmen mücadeleyi asla bırakmayan 22 futbolcu vardı ve gerçekten bir teşekkürü hak ettiler.Çokta centilmence geçti maç.Her iki teknik adamın birbirine olan saygı ve sevgisi görülmeye değerdi.Golleride birbirlerine ikram ederek centilmenlik çıtasını üst seviyeye çıkardılar.

Maçı kısaca  açıklamak istersek; ortada bir mücadele oldu.İki takımda oyundan düşmedi.Bizde alışkanlık olan son dakikalarda arkaya yaslanma huyu dün yine devam etti.Özellikle Nurullah Hoca'nın Moritz'i oyunda tutma ısrarı tribünlerden epey tepki aldı.Yağan yağmura rağmen zeminimiz bu haftada harikaydı.Maçtan önce Nurullah Sağlam'ın Burak'ı öven sözlerine, Şenol Hoca'da maç bitiminde Mersin İdman Yurdu'nu överek karşılık verdi.Maçın hakemi de gayet iyi bir maç çıkardı.Bizim golden önceki Nduka'nın topu kontrolü esnasında el ile müdahalesini göremedi.Birde Moritz'in pozisyonunda penaltı olduğu iddiaları vardı.

Maça sonradan giren Nduka hala güçsüz bir görüntü içerisinde.Zurita'da her geçen hafta ağırlaşıyor.Moritz hala Galatasaray maçını unutamamış gibi.Defans hattımızda İbrahim Kaş, geçen haftalara nazaran daha toparlanmış bir görüntü içerisindeydi.Yerinde hamleleri vardı.Çağdaş bu hafta solda oynadı.Çıkışları etkiliydi, çabuk bir oyuncu olmasa da geriye dönüşlerde sıkıntı yaşamadı.Tabi arkasında Joseph Boum'un olması bir avantajıydı.Erhan Güven yine son vuruşlarda etkisizdi.Sağdan bindirmeleri çok etkili fakat isabetsiz ortaları gerçekten çok yoruyor bizleri.Ben Yahia her geçen hafta daha iyiye gidiyor.Bu haftada ki performansıda alkışı hak etti.Nobre susmaya bu haftada devam etti ama attığı iki pasla Moritz'i iki kez gol pozisyonuna sokmasını da bildi.Erman Özgür'de iyiydi lakin Moritz ile aynı anda sahada olmaları dezavantajımıza oluyor.

Bir haftayı da bu şekilde bitirdik.Aslında hafta sonunun ilk gününde iyi bir maç çıkardık.Seyircimiz harikaydı.Takıma destekleri, futbolcularımızı da olumlu yönde etkiledi.Son dakikalarda daha dikkatli olsaydık galip gelebilirdik ama olmadı.Geçen haftaki Galatasaray maçından sonra yine bir büyük takıma kaybetmedik.İlk yarı bitene kadar kalan maçlarımızda daha dikkatli olmalıyız.İkinci devredeki fikstür dezavantajımız söz konusu.Bunu çok iyi analiz etmeliyiz.Kondisyon olarak biraz daha toparlanmamız gerekli.Ayrıca formsuz oyuncu sayısı her geçen hafta artıyor.Buna rağmen oynadığımız maçlarıda kaybetmememiz önemli bir özelliğimiz oldu.Haftaya Ordu deplasmanındayız.Takımımıza şimdiden başarılar dileriz.Unutmayalım ki;

''Herkes gider biz kalırız biz Kırmızı Şeytanlarız.''

18 Kasım 2011 Cuma

Milli Takımımız & Abdullah Avcı / Maksimir Stadı'nın tesiri!

Maksimir Stadı tarihi bir stad ve sadece futbol oynanmadı orda.

Mesela Hırvatların bağımsızlık ateşini yakan tekme orda atıldı.

Mesela Hırvatların aykırı çocuğu Dpric eski playboy güzeli karısıyla İngiltere maçı öncesinde orda sevişti.

Peki bize bu stadın tesiri ne?Bana öyle geliyor ki bu stadı bizim bazı milli oyuncularımız asla unutmayacaklar.Kim mi?

Mesela Ömer Toprak...
İlk Milli maçına bu stadda çıktı.İlk defa oynadığı arkadaşlarıyla uyumu sayesinde harika bir performans gösterdi.Belki çok erken konuşuyoruz ama uzun zamandır aradığımız bir stopere sahip olmamamız çok yakındır.Gerçekten O'nu izlerken gurur duydum.Sadece Ömer'le değil, İsmail ile, Sinan ile...Bu stadda gösterdikleri performans ile belkide Ayyıldızlı formanın müdavimi olacaklardır.Şimdilik zamana bırakalım.

O maç geride kaldı ve şampiyona biletini alamadık.Hiddink'ide kibarca kovduk.Daha evvel Terim'i kovduğumuz gibi, Güneş'i kovduğumuz gibi, Yanal'ı kovduğumuz gibi.Dün atılan bu imzaya en çok karşı gelenlerden biride bendim sanırım.Abdullah Avcı'nın Milli Takım için erken olduğunu hatta Hiddink'in gönderilmemesi gerektiğini düşünüyordum.Artık düşüncelerimin bir önemi kalmadı.

Abdullah Avcı'yı istememe nedenimi daha önceki yazımda kısaca anlatmıştım.Saha dışı faktörler, sürekli karşısına çıkacak ve yıpranmaması gereken bir isim olan Avcı, belki de bir daha Türk Futboluna hizmet edemeyecekti.Ben O'nu hep İBB ile oynadığı güzel futbol ve U17 ile yakaladığı başarılarla hatırlamak istiyordum ama olmadı.Bu görevide kendisi istedi.Umarım hayırlısı olur her iki tarafada.

Şimdi artık düşüncelerimizi bir kenara bırakıp yeni bir heyecanın içerisindeyiz.Rövanş maçında Zagreb'te oyuncularımızın performansı gerçekten iyiydi.Tabi rakibimizinde ilk maçta yakaladığı skor avantajı, maça direk etki etti.Her şeye rağmen o maçtan sonra ümitlenmemek elde değil.Artık değişimde başladığına göre önümüze nasıl bakarız onu tartışmalıyız.

Şimdi balık baştan kokar dedik ve en baştan itibaren değişime başladık.Her ne olursa olsun Avcı'ya sürekli destek olmamız gerekiyor.Basına, medyaya, spor adamları ve yöneticilere büyük iş düşüyor.Avcı'yı av olarak görmemeliler, tercihlerine saygı duymalılar.Nihayetinde Abdullah Avcı'nın genç milli takımlarda belli bir kariyeri var ve oyuncu tercihleride bu yönde olacaktır.

Oyuncu havuzumuz çok geniş değil tartışmalarına katılmıyorum ama oyuncularımızın profesyonellik anlayışının Avrupalı meslektaşlarının gerisinde olduğu düşüncesinde hemfikirim.Bunun en bariz örneği, Hırvatlarla oynanan iki maçta gördüğümüz sarı kartlardır.Kim ne pahasına olursa olsun hem rakibine, hem takım arkadaşına hem de taraftarlara karşı saygılı olmak zorundadır.Kimse kendisini Milli Takım forması altındayken vazgeçilmez sanmamalı.Oynadığı kulübün başkanının ve yönetiminin desteğini arkasına alarak kabadayılık yapmamalı.

Şimdi artık geriye bakmayı bırakıp biraz da önümüze bakmalıyız.Gelecek milli takımımız nasıl olur diye bir beyin fırtınası yapalım istedim.Önce kalemizden başlayalım.Volkan Demirel bir kaleci için yaşının genç (29) olmasına rağmen yaşadığı ve yaşattığı sıkıntılardan dolayı milli formadan biraz olsun uzaklaştırılmalı.Arkasından çok yetenekli kalecilerimiz geliyor ki şu anda gerçekten çok formdalar.Tolga Zengin, Onur Recep Kıvrak, Sinan Bolat, Cenk Gönen, İlker Avcıbay, Özkan Karabulut gibi ligimizde de sürekli oynayan geniş bir kaleci havuzumuz mevcut.İçlerinden ben son zamanlarda gösterdiği performansla Tolga, Sinan ve İlker Avcıbay'ı çok beğeniyorum.Özellikle İlker Avcıbay bana göre devamlılığıyla bir şansı hak edenlerden.Kaleci konusunda artık İstanbul dışına çıkılmalı diye düşünüyorum.

Defans hattımızda stoperde de yeni yüzler görmek isteyenlerdenim.Sürekli sakatlıklarla boğuşan Gökhan Zan ve sürekli tartışılan bir Servet Çetin'de dinlendirilmeli.İbrahim Toraman hiç düşünülmemeli.Bu bölgede Ömer Toprak'ın bizi tercih etmesi büyük avantaj.Vizyonu ve oyun görüşü bakımından formayı ilk hak edenlerden.Yanında ''Serdar Aziz'' gibi mücadeleci ve devamlılığı iyi olan hava toplarında etkili bir isim harika olur.Egemen,Giray ve geriden gelen Semih Kaya, Serdar Kesimal, Aykut Demir, Ersan Gülüm'de bu mevkide diğer alternatifler olarak görülebilir.

Defans hattımızda beklerde ise çok alternatifler mevcut değil.Burda bir yenilenme zor görünmekte.Mevcut sağ beklerimiz Gökhan Gönül, Sabri, Serkan Balcı.Bu isimlere alternatif olarak belki G.Birliği'nden Mahmut Boz'u ekleyebiliriz.Sol bekte de aynı alternatifsizlik söz konusu.Mevcut isimler; Hakan Balta ve zaman zaman İsmail Köybaşı.Bu iki isime alternatif Çağlar Birinci, Hasan Ali Kaldırım ve Musa Nizam düşünülebilir.Bana göre Hakan Balta ve Çağlar bu bölgede ilk tercih olmamalı.Kayserili Hasan Ali geçen sezon 34 maçta 33 kez forma giydi.İsmail ve Hasan Ali bu bölgede ilk düşünülmesi gereken isimler olmalı.Buraya son isim ise Sivaslı Ziya olabilir ama çok zor bir ihtimal olur.

Orta saha ise alternatifi çok bol olan bölgemiz konumunda.Göbekte, Mehmet Topal, Selçuk İnan, Nuri Şahin, Tunay Torun, Necip Uysal, Alper Potuk, Yekta Kurtuluş, Yiğit İncedemir, Okay Yokuşlu gibi say say bitmez bir madenimiz var.Tabi hepsi işlenmiş ve hazır oyuncular değil ama işlendiği taktirde hepsi birer mücevher olacaklardır.Kanatlarda ise Gökhan Töre, Hamit Altıntop, Caner Erkin, Kazım Kazım, Olcan Adın, Arda Turan, Ömer Şişmanoğlu, Mehmet Ekici, Yiğit Gökoğlan gibi önemli isimler mevcut.Bu isimlerden Kazım ilk tercih olmamalı bana göre.İyi bir yedek olarak düşünülebilir.Hamit ise mental olarak bir çöküntü sürecine girmiş gibi.İyi bir rehabiliteden sonra düşünülmeli.Keza Arda'da yıldız statüsünü erken kazananlardan.Son zamanlarda ki davranışları biraz tepki çekti.Dikkati çekilmeli.

Forvet hattımızda da bolluk söz konusu ama varlık içinde yokluk mücadelesi veriyoruz.Hiddink dönemindeki aslındaki en büyük sorunumuz gol atamamaktı.Bunu Avcı ile acil çözmemiz gerekli.Bu bölgedeki isimlere gelecek olursak formayı en çok hakeden isim olan Burak yine ilk tercih olmalı.Mevlüt Erdinç takıma Fransız kalmamalı.Mevlüt hali hazırda en potansiyel sahibi isimlerden.Cenk Tosun'u yavaş yavaş takıma hazırlamalı.Formsuzluğu var ama kalitesi ve kumaşı ortada olan bir isim.Diğer alternatifler ise Umut Bulut, Sercan Yıldırım, Semih Şentürk, Mustafa Pektemek, Hurşut Meriç gibi düşünülebilir.Bu isimlere de sabırla beklenen süreler verilmeli.

Genel olarak bakıldığında eski ve yeni isimler olarak bu oyuncularımızı sayabiliriz.Tabi burda benim gözden kaçırdığım isimler olabilir.Bana göre milli takım havuzundaki oyuncu sayısı 40 ile sınırlandırılmalı.Zaten çok sık oynamadıkları için tam takım olamamanın verdiği sıkıntılar mevcut.Birde bu sıkıntıya sürekli değişen isimleri eklersek asla takım olamayız.İyisiyle kötüsüyle Hiddink dönemi bitti ve artık önümüze bakmalıyız.Eskiden şikayet ettiğimiz bir konu olan, oyuncularımızın takımlarında oynamadığı sıkıntısıda artık geride kalmış gibi.Mevcut genç oyuncularımız takımlarında sürekli oynayan isimler.Yani bahanelerden biri gitmiş durumda.

Ayrıca Hiddink döneminde ki bir önemli kazancımız ise takım savunması olgusu.Bunun temelini Hollandalı bize azda olsa öğretti.İlerleyen dönemlerde bunun meyvesini yiyeceğimizi düşünüyorum.Avrupadaki gurbetçilerimizde ise önemli atılımlar yaparak kendi safımıza çekmiş durumdayız ki buda bir başka olumlu gelişme.Burda ne kadar eleştirsek te Hiddink'in hakkını vermeliyiz.Şimdi sıkıntılarımızı bir kenara bırakıp yeni oluşuma destek vermeliyiz.Tabi bu oluşumun hayalini sadece biz kurmuyoruz.Eminim ki Abdullah Avcı'da bir değişimi düşünüyordur.Zaten onun için bu göreve getirildi.Umarım bu uğurda ''AV'' olmazda soyadı gibi  ''AVCI'' bir takım yaratır.Şimdiden sonsuz başarılar temennisi ile...

14 Kasım 2011 Pazartesi

Mersin İdman Yurdum / Akdeniz Akşamları


Kayseri Kadir Has Stadı.Deplasmandayız.2-2 biten maçta soğuk tribünler akdeniz akşamlarıyla ısınıyor...

Hiddink gitsin!..Peki kim gelsin?

En başta söylemek isterim ki illa biri gelecekse bu ne Abdullah Avcı olsun, ne de Ertuğrul Sağlam.Nedeni ni yazımın devamında açıklayacağım.


Öncelikle, idamı istenilen ''Sanık'' Hiddink'ten başlayalım....

Hiddink; PSV Eindhoven'a 1986, 1987, 1988 ve 1989 yıllarında üst üste 4 lig şampiyonluğu kazandırdı. 1988, 1989 ve 1990 yıllarında ise aynı takımla Hollanda Kupası'nı kazandı. Ayrıca 1987-88 sezonunda Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasında Galatasaray'ı eledikten sonra Benfica ile finalde karşılaştı ve bu turnuvada da şampiyonluğu kazandı.Sonrasında Valencia, Hollanda Milli Takımı, Rusya Milli Takımı, Real Madrid, Real Betis, G.Kore Milli Takımı derken liste uzayıp gidiyor.Şimdi tek tek kariyerindeki başarıları sıralamak istesek iki farklı yazı çıkarabiliriz.

Kariyerinde bir çok farklı kültürden takım kartviziti olan Hiddink ilk başarısızlığını nedense ülkemizde yaşamış.Hemde Avrupa Şampiyonu apoletini taktığı sezonun hemen arkasında.İlk denemesinde 6 ay kalabilmiş bizim memlekette.Ardından ne olmuş.4 sezon Valencia, 4 sezon Hollanda Milli Takımı ve Real Madrid Teknik Direktörlüğü eklemiş kariyerine.İspanyollar bu işi bilmiyor demek ki.Gittiği her ülkeye her takıma bir şeyler katmış.Şu anda boşta kalsa en az 10 üst düzey takım sıraya girer.En yakın örneğini bu yaz yaşamadık mı?Chelsea sezon başında adamın kapısında yattı nerdeyse, nefes aldırmadı.O zaman övünüyorduk ne sağlam kontrat yapmışız diye.Adam bizi bırakıp gidemez diye.Peki şimdi ne oldu?Ne değişti.O zaman ki Milli Takımımız çok mu üst düzey oynuyordu da biz mi görmedik.

Amacım Hiddink'i savunmak değil.Bizim takımda başarılı olamadı evet.Bizi benimsemedi evet.Her maç sonrasında bizim yaptığımız gibi sadece yorum yaptı.Hatalarımızı yüzümüze vurdu çözüm üret(e)medi evet.Senede toplasan bir ay kalmadı burda evet.Rica minnet üzerine ligimizdeki maçları takip etti evet.Bunların hepsine evet ve sonuna kadar katılırım yalnız Hiddink teknik direktör derseniz buna katılmam.Biz değilmiydik adamı 8 ay bekleyen.Biz değilmiydik geldiğinde tam bir futbol bilginiymiş diyen.Röportaj yapmak için sıraya giren.Biz değilmiydik Del Bosque'yi kovan, Löw'ü kovan...Biz geçmişi çok çabuk unutuyoruz da neyse.

Hiddink olmadı.Tutmadı.Çünkü Hiddink üstyapı adamı.O gelen malzemeyi harmanlar ve ortaya ürünü çıkarır.Onun için bu işte uzman ve genelde başarılı.Biz alt yapımızı 90'lı yılların başında bir defa oturttuk arkasından, 1993 Akdeniz Oyunları Şampiyonluğu, Euro 96, Euro 2000, 2002 Dünya Kupası başarıları geldi.O jenerasyon emekli oldu.Sonraki jenerasyonumuzu Fenerbahçe'nin ümit milli takım oyuncularını kadrosuna katıp onlarla Şampiyonlar Ligi çeyrek finali yaşadığı gençlerle yakaladık.Ardından Euro 2008 geldi.Aynı jenerasyon 2010 Afrika trenini kaçırınca çok yıprandı, yıpratıldı.Çünkü biz çıtamızı o kadar çok yükseltmiştik ki, bir anda kendimizi dev aynasında buluverdik.1992 Yılına kadar futbola hiç bir katkıda bulunmamış biz, bir anda dünya devi oluverdik.

Önce Letonya, sonrasında İsviçre çöküntülerini hala kaldıramadık.Biz bataklığı kurutmak yerine sinek avına çıktık.Her yaşadığımız hezimet sonrasında kendimizi tartıştık durduk.Çözüm aradık ama uygulamadık.Ve her seferinde faturayı teknik adamlara kestik.M. Denizli gitti, Ş.Güneş geldi, Güneş gitti, Yanal geldi, Yanal gitti Terim geldi...Baktık olmuyor gittik dünyada milli takım işini en iyi yapanı getirdik.Kapısında yattık yalvardık.Adam ben emekli olacağım istemiyorum dedi biz milyon euroları bir çırpıda önüne serdik.O da olmadı şimdi kariyerine bakmadan bilgisini sorgular olduk.Şimdi linç ettiğimiz ve beğenmediğimiz Hiddink, yarın olmazda oldu varsayalım, Hırvatları bir mucize eseri yenip elerse ne olacak.O zaman da Hiddink'i, haşa huzurdan Tanrı'mı ilan edeceğiz.Artık şu şakşakçılığı bırakalım.Hiddink hatalıdır ve bu işi başaramamıştır fakat tek suçlu Hiddink'midir.Sırf kadrolarını kontenjan dolsun diye 3.sınıf  yabancılarla dolduran yönetimler, menajerlerin eline düşen kulüp başkanları, profesyonelce yaşamayan futbolcularımız, ciddi paraların döndüğü bu sektörde bir denetleme kurulu olmayan Tff , hatta hükümetler bile suçludur.

Yazımın en başında söylediğime gelecek olursak.Neden Avcı ve Sağlam olmasın...İkiside şu anda çöküşte olan futbolumuzun gerçekten ışıkları durumundalar.Bir yerde hem kişilikleriyle hem de duruşlarıyla futbolumuzu aydınlatan insanlar.Önce Abdullah Avcıdan başlayalım.Şu anda medya ya yansıyanlara bakarsak bir Abdullah Avcı ''kamuoyu'' oluşmuş durumda.Kendisi de sanırım sıcak bakıyor.Bundan önceki dönemlerde ismi geçtiğinde uzak duruyordu ve basına görevi istemediğini belirtiyordu fakat bu defa böyle bir şeye şu ana kadar rastlamadım.Keşke görevi kabul etmese.Çünkü daha önce İ.B.B'de çalıştığı Göksel Gümüşdağ TFF Yönetim Kurulu'nda.Bir yerde ahbap çavuş ilişkisi sürekli medyada olacaktır.Bir diğer sebebi Avcı'nın Galatasaraylı ve Galatasaray kökenli olması.Seçimleri sürekli tartışılacak ve üzerinde ciddi bir baskı unsuru oluşacak.



Ertuğrul Sağlam'a gelelim.Kendisi bilindiği üzere belli bir cemaate yakın bir kişi.Ayrıca eşi kapalı.Muhafakazar kesimden yani.Peki bu suçmu asla.Ama bizim ülkemizde suç.Müslümanız ama Cuma Namazı'na giden oyuncularımızı linç ederiz.Anelka oruç tutunca överiz ama Hakan Şükür'e zorla gazetecilerin içerisinde su içiririz.Günlerce tartışırız.Ertuğrul daha önce Beşiktaş'ta malum sıkıntıları yaşamış bir isim.Ve rahat bırakıldığında Bursaspor ile başardıkları da ortada olan bir isim.Belki üzerindeki baskıya göğüs gerebilir lakin ben İstanbul medyasının O'nu bu koltukta çok ta rahat bırakacağını düşünmüyorum.Göreve başladığı gün aç kurtlar gibi saldırıya başlarlar.Yeterki ellerinde işleyebilecekleri bir malzeme olsun.

Dediğim gibi bu iki önemli isim bana göre şu anda milli takım için uygun değil.Bilgileri, duruşları, her şeyleriyle bu görevi hak ediyorlar lakin başka sebeplerden ötürü ben onların ne yıpratılmasını ne de kamuoyunda linç edilmesini istemiyorum.Onlar bataklıkta batmaya doğru giden ligimizde ellerinden tutup kurtulabileceğimiz bir kaç önemli isimden ve gönlüm razı gelmiyor.Hiddink ülkesine kaçıp kurtuluyordu fakat ne Abdullah Avcı ne de Ertuğrul Sağlam'ın böyle kaçmak gibi bir lüksü yok.Onun için bu iki ismi harcamayalım.Bırakalım onlar bize ışık saçmaya devam etsinler.


Peki Hiddink gidecek, Avcı ve Sağlam'da olmayacaksa kim olacak diyeceksiniz.Benim görüşüm bu iş için Raşit Çetiner'den yana.Gördüğüm okuduğum kadarıyla medyada bu isim hiç geçmiyor fakat bana göre bu iş için biçilmiş kaptan.Olurmu demeyin.1998'den başlayıp 2005'e kadar U21 takımımızın başında idi.Birçok başarının mimarıydı.O gittikten sonra ne U21 milli takımı dikiş tutturdu ne de uzun süreli çalışan bir teknik adam geldi.Baktılar olmuyor 2010 yılında tekrar göreve getirdiler.Hem konumu itibariyle hem şuan ki kadromuzu tanımasından ötürü Raşit Hoca bence en doğru seçim olur.Ayrıca her dönem tartışmıyor muyuz teknik adam alttan gelmeli diye.


Biz bunu Piontek sonrası Fatih Terim'le denedik ve son derece başarılı olduk.Bir kere daha denesek ne çıkar ki.Milli Takım konusunda dünyanın en iyi ismini bile getirdik ama olmadı.Bir de Raşit Çetiner'e şans versek ne çıkar.Zaten O'nun ikinci kez göreve başlamasından sonraki dönemde U21 milli takımı oyuncuları düzenli olarak takımlarında da oynamaya başladılar.Geçenlerde bu konuda PC Lion Blog'da bu konu hakkında bir yazı çıktı.Ordaki yayınlanan kadrodaki oyuncularımızın tümü takımlarında ciddi süre alan isimler.Bu futbolumuz için önemli bir gelişme açıkçası.Şimdi Raşit Hoca önderliğinde eskilerle yeniler arasında bir karma çıkarılırsa eminim ki Türk futbolu için önemli bir reçete olur.Denemek bize zarar getirmez.Zaten futbolumuz iyice dibe vurmuş durumda ve şu anki konumumuzdan daha iyi yerlere geliriz.


Yukarıdaki kadromuzda da görüldüğü üzere bir çok oyuncumuz yeni yeni olsada takımlarında forma şansı bulmakta.Bu oyuncuları üst kademede Nuri'yle, Ömer Toprak'la, Hamit'le, Burak'la, Mevlüt Erdinç'le, Mehmet Topal'la ve ismini şu an hatırlayamadığım milli oyuncularımızla harmanlayıp yeni bir jenerasyon yakalamız gerekli.Acil yapmamız gerekli çünkü biz alt yapı sorunlarımızı sürekli konuşuyoruz ama çözüm üretmiyoruz.Bu sebepten dolayı en azından elimizde kullanabileceğimiz bir oyuncu grubu varken bunu yapmalıyız.Yarın çok geç olmadan...

12 Kasım 2011 Cumartesi

Hırvatistan olamadık bari Yugoslavya olmayalım!

Yugoslavlar tarihleri boyunca başarılar elde eden bir milli takıma sahiplerdi.Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı dönemleri haricinde ''şerefli mağlubiyetleri'' pek olmadı.Her dönem yıldız oyuncuları vardı.Kulüp takımları düzeyinde de her dönem Avrupa Kupalarında söz sahibi oldular.1986 Meksika Dünya Kupası'na katılamayınca onlarda yeni bir yapılanmaya gittiler.

1987 Yılı Şili U20 Dünya Gençler Şampiyonasında, yakaladıkları jenerasyonla şampiyon oldular.Bu jenerasyonda kimler yoktu ki.''Davor Suker, Zvonimir Boban, Dragoljub Brnovic, Predrag Mijatovic, Robert Prosinecki, Robert Jarni...Daha sonra hemen hepsi Avrupalı dev kulüplerde forma giydiler.Buldukları bu yeni maden sayesinde geleceğe umutla bakıyorlardı.1988 Avrupa Şampiyonasını da es geçince 1990 İtalya Dünya Kupası'nın önemi bir hayli artmıştı.

1990 İtalya'ya katıldılar.Elemelerde hiç yenilmeden grup birinciliğiyle bileti kaptılar.İyi bir futbolla geldikleri çeyrek finalde penaltılarla Maradonalı Arjantin'e elendiler.Arjantinli kaleci Goygoechea hayranlığım o maçta başlamıştı aslında.Mahalle maçlarında hep bu ismi kullanırdım.Çocukluk işte.1992 Avrupa Şampiyonası biletinide zorlanmadan aldılar.Fakat Hırvatların 1991'de bağımsızlıklarını ilan etmesiyle de dağılma süreçleride başlamış oldu.Girdikleri iç savaş nedeniyle turnuvadan men edildiler.Son maçlarıda 25 Mart 1992 Yılında Amsterdam'daki Hollanda maçı oldu.


Tarih boyunca aralarında rekabet ve savaş eksik olmayan toplumlardan oluşan Yugoslavya'dan sonrasında 7 farklı milli takım ortaya çıktı.Bunlardan biride Hırvatistan'dı.1991'de kazandıkları bağımsızlıkları sonrasında 2 turnuva hariç hepsine katıldılar.Yugoslavya ekolünün devamı olarak görüldüler ama ben bu fikirde asla olmadım.Çünkü Yugoslavlar bireysel futbola yani birey futboluna daha yatkın isimlerden oluşuyordu ve maç sonuçlarını genelde yıldız oyuncuların performansı belirliyordu.Kim bilir belkide o zaman ki futbol anlayışı bunu gerektiriyordu.
Hırvatistan'da her dönem yıldız oyuncular sahipti ama Yugoslavya Milli Takımı'na göre daha fazla takım oyunu anlayışını benimsediler.Çok fazla koşmayan ve mücadele etmeyen bir Davor Suker asla takım için sorun olmadı.Onun açığını kapatacak bir takım oyuncusu her zaman mevcuttu.Bizim malum spor medyasının beğenmediği ama Chelsea'nın almak için Tottenham'ın kapısında yattığı Modric, asla kendini dev aynasında görmedi.Her maçta arkadaşlarından daha fazla koştu mücadele etti.Tıpkı dünkü bizim maçta olduğu gibi.


Temmuz 2005'te yaptıkları nüfus sayımına göre tahmini 4.551.000 vatandaşa sahipler.2001 Yılındaki resmi rakama göre nüfusları ise 4,437,460 idi.Peki bu kadar az bir nüfusa sahipken nasıl oluyorda bu kadar yetenekli ve başarılı oyuncu yetiştirebiliyorlar.Bizim 70 küsur milyondan yapamadığımızı onlar nasıl başarıyorlar.Neden bizim yetiştiğimiz oyuncularımız için Avrupalı dev kulüpler takımlarımıza yüksek bonservis ödemiyorlar.Düşünsenize bizim birde Almanya başta olmak üzere Avrupa Ülkelerinin yetiştirdiği gurbetçi havuzumuz var.Onların ise organizasyon başarıları var.Tıpkı eski Gs Teknik Direktörü Rijikard'ın dediği gibi; Bizde her şey var ama tam değil.

O zaman ki Tam Saha Dergisi röportajında Rijikaard'ın bir cümleside, ''Bir anda herkesi defansta, sonra bir anda herkesi hücumda görebiliyorsunuz. Bu biraz dağınıklık yaratıyor. Takım oyununda asıl olan dengeli olabilmektir'' idi.Biz organize olamayan yani takım olamayan dengesiz bir ekibiz.Tıpkı Yugoslavya gibi bireysel performansa endeksliyiz.Yugoslavya'nın bir parçası olan Hırvatistan değiliz.O kadar dengesiz bir takımız ki dün maçta rakip teknik adam Bilic, attıkları 3 golde toplam 15 saniye sevindi.Her golden sonra oyuncularına sakin olun, kontrolü elden bırakmayın gibi davranışlarda bulundu.

Asıl ilginç olanı ise maç sonu verdiği demeçte idi.Adam hala olayın şokunu atlatamamış.3-0 gibi deplasmanda net bir skor aldıkları halde hala işimiz bitmedi diyor ve temkinli yaklaşıyor.Bilic'in korkusu, biz çok iyi bir takım olduğumuz için değil, dengesiz bir takım olduğumuz için.Ne yapacağı belli olmayan bir takım hüviyetinde olduğumuz için.En acısı ise takım olamadığımız için.Onlar takım ruhuyla hareket ediyor ama biz savruk ve bireysel oyuncuların coşkusuna bağlı performansıyla.

Rijikaard'ın bir başka cümlesinde dediği gibi ''Aslında her şeyden biraz var Türk futbolunda. Ama hiçbir şey tam yok.''İşte bu nokta da çok detaylı durmamız gerekli.Eğer ki gerekli tedbirleri almazsak organizasyon olamama sorunumuzu çözmezsek asla bir Hırvatistan olamayız Yugoslavya Milli Takımı gibi bireysel performansa bağlı kalırız.Belki Yugoslavya döneminde bu futbol anlayışı kabul görebilir fakat günümüz futbolu bunu kabul etmez.Bizde her turnuva elemeleri öncesi aynı şeyleri tartışır dururuz...

11 Kasım 2011 Cuma

Rüya Bitti / Türkiye : 0 - Hırvatistan : 3


2000 Yılı'nda Galatasaray'ın muhteşem çıkışı ile kazandığı bir Uefa Kupası, bir Süper Kupa ve Ş.Ligi Çeyrek Finali, Galatasaray'ın başarılarındaki temeli oluşturan o iskelet kadroyla Milli Takım'ın Dünya 3.lüğü, bizleri dev aynasında görmeye sevk etti.Kendimizi bir anda Brezilya'yla, İtalya'yla, Almanya'yla, Hollanda'yla aynı klasmanda gördük.Böbürlendik.Dünya ya kafa tutmaya başladık.

Daimi olmayan başarılar bazen tesadüflerden ibarettir.Yakaladığımız bir jenerasyonun aldığı başarılar maalesef futbolumuzu ileri götürmedi.Belki futbolumuza çağ atlattı, ama bu sadece ekonomik düzeyde kaldı.Galatasaray, aldığı Uefa Kupası'nın gölgesinde kaldı.Bugün hala 2000 ruhunu arıyorlar.Üzerinden 11 sene geçmiş ama hala o evreyi bir türlü atlatamadılar.Yaptıkları mucizevi bir işti kabul ediyorum ama öncesinde Ş.Ligi'nde çokta başarılı olamadılar.

Alınan Uefa ve Süper Kupa haricinde kulüp düzeyinde, Şampiyonlar Ligi'nde iki defa çeyrek final yaşadık.Aslında 1993 Akdeniz Oyunları Şampiyonluğu sonrası Euro 96'ya katılmamızla beraber iyi bir ivme yakaladık.Belki aradaki Fransa 98'e katılamadık ama Euro 2000'deki çeyrek final ve ardından 2002 Dünya 3.lüğü, futbolumuz adına gerçekten iyi gelişmelerdi ama sonraki geçiş dönemindeki kabuk değişimini sağlam yapamadık.Kulüp düzeyinde kazanılan Avrupa Kupası ve Milli Takımın 3.lüğü bizleri ileri götürmedi maalesef.2002'ye kadar kazanılan başarılar sayesinde klasman sıralarımız uzun süre yukarıda kaldı.Meyvesini yedik ve bitirdik.

2002'ye kadarki kazandığımız başarılar sayesinde rüyalar alemine iyice dalmaya başlamışken bir anda Letonya kabusunu gördük.2004 Avrupa Şampiyonası'na kesin katılmışız gibi bir anda şampiyonuz havasına girdiğimiz bir anda .Letonya sağ olsun bizi uyandırdı.2002 Kore-Japonya sonrası katıldığımız turnuva Euro 2008 olabildi.Arada kaçırdığımız iki turnuva bile bizi toparlayamadı.Bu arada kulüp düzeyinde de, Avrupa'da çok varlık gösteremedik.Sadece Fenerbahçe'nin istikrarlı bir şekilde üzerinde durduğu kadroyla, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final başarımız var.2008'deki Şampiyonadaki 3.lüğümüzüde Fenerbahçe'nin oluşturduğu iskelet kadroya borçluyuz.

Bunları neden anlatıyorum.Zaten hemen herkes bunları biliyor diyeceksiniz.Haklısınız ama biz geçmişimizi çabuk unutuyoruz.8-0'lık şerefli mağlubiyetlerimizi unutup kendimizi dev aynasında gördük.3.lükler bizi kör etti.Uefa Kupası bizi kör etti.Dönemlik başarılar bizi kör etti.Kimse taşın altına elini koyma zahmetine girmedi.Biz takım olarak başarı yakaladık.Dualarla ya da teknik adamlarımızın motivasyonu ile.Haydi aslanım, haydi koçum, biz Türk'üz yapabiliriz, biz Kurtuluş Savaşından çıkmış bir milletiz gibi motive edici ( birazda gaz verici ) ateşlemelerle kazandık.Futbolumuzla değil.İki maç üst üste aynı futbolu oynayamadan kazandık.

Dün oynadığımız maçta ise tam dört kez santra yaptık.İki defa ilk yarıda, iki defada ikinci yarıda.Adamlar az ve öz oynadılar.Maç boyunca topa sahip oldukları dakika %37 ama toplam yaptıkları santra bir.Oda maçın başlama vuruşunu yapmaları gerektiğinden.Bizim topa sahip olma oranımız ise %63.Yani topa sahip olmak bir şey ifade etmiyor.Önemli olan takım oyununu sahaya yansıtmak.Dünkü maçın özeti; Hırvatlar takımdı biz ise yokları oynadık.Tamam maçın henüz 2. dakikası olmadan kalemizde golü gördük.Belki o kadar erken yemeseydik maçın gidişatı farklı olabilirdi ama nereye kadar.Sürekli değişen kadromuzla ya da takım olamamızla nereye kadar gidebilirdik ki?

Şimdi ne olacak.3-0 gibi net bir skor var ortada.Yani havlu attık.Bu başarısızlık bir kelle ister arkadaş.Hiddink gidecek o zaman.Peki kim gelecek.Gerçi kim gelirse gelsin.2002 üçünlüğü sonrası 2 turnuva kaçırdık 2008 Avrupa Şampiyonası'na katıldık.2008 üçüncülüğü sonrası da 2 turnuva kaçırmış olacağız.Yani 2014 Dünya Kupası'ndaki yerimiz garanti.O zaman teknik direktöre ne gerek var ki.Yok ya teknik adamsız olmaz.Ee kim gelsin Yılmaz Vural gelsin en iyisi.Adamcağız gözü açık gidecek yoksa.Bir Milli Takımı çalıştırmadığı kalmıştı.Kırmayalım adamı ölmeden bir de Milli Takım eklesin geniş kariyerine.

İkinci maçta da yenileceğimiz kesin gibi.Tamamen elendiğimizde ''malum isimler'' başlayacaklar yine...Alt yapımız yok, üst yapımız yok falan filan.Mecliste Hiddink ne kadar alıyor önergesi verilecek.Belki de Hiddink vatan haini ilan edilecek.Hep diyoruz ya kimse aldırmıyor.Kimse sorunun kaynağına inmiyor.Sorunları dile getiriyoruz ama bir türlü çözüm üretemiyoruz.Biz ikincil Dünya ülkesiyiz ki en önemlisi bu ve bunu unutuyoruz.Kendimizi Almanya ve ya İspanya ile kıyaslamayalım.Bizim rakiplerimiz belli.Her turnuvaya katılıyormuşuz gibi kendimizi dev aynasında görmeyelim artık.Letonya bir önceki rüyamızı bitirdi ama tam uyanamadık bari Hırvatların dürtmesiyle uyanalım.

Hiddink gider, bir başkası gelir.Sorun Hiddink değil.Sorun Oğuz Çetin değil.Sorun Volkan Demirel değil.Sorun Emre Belezoğlu'da değil.İstifaya çağırmak ya da ıslıklamak çare değil.Çare kirlenen futbolumuzu temizlemede.Dönemlik ya da günlük başarılar artık bizi uyutmasın...

10 Kasım 2011 Perşembe

Görünmeyen adam / İbrahim Sehic

Beleş sirke baldan tatlıdır hesabı

Farkındayım ülkemiz takımları için biraz erken bir yazı oldu ama!..
Elin oğlu iki sene sonra takımına katacağı oyuncuyu şimdiden transfer havuzuna alırken bizim takımlarımızın, en azından transfer komitelerinin böyle bir sıkıntısı asla olmaz.
Menajerler ne güne duruyor arkadaş!
Adamların başka işimi var ki?
Takımlarımıza son kullanma tarihi geçmiş oyuncuları pazarlamak varken...

Neyse biz konumuza dönelim.Mersin İdman Yurdu için bir yazı hazırlarken kafama takıldı.Sözleşmesi biten oyuncular hakkında şöyle bir göz gezdirdim...Aman Allah'ım!..Havuz baya geniş ve şaşırmadım desem yalan söylemiş olurum.Tabi içlerinde Mersin İdman Yurdu'nda görebileceğimiz oyuncu sayısı sanırım 1'i geçmez.Evet maalesef  1 yazıyla da bir... Oda sol açık, sol forvet ve forvet arkası oynayabilecek potansiyele sahip Mervan Çelik.
İsveç Allsvenskan Liginde GAIS Göteborg forması giyiyor.26 Mayıs 1990 doğumludur kendisi.Sözleşmesi 2011 Yılı Aralık Ayı sonunda bitiyor.Kendisi kanayan yara olarak duran sol kanatımıza ilaç gibi gelecektir.Zira transfermarkt sitesindeki değeri 500.000 Euro.Sözleşme bitiş tarihide hemen hemen ligimiz devre arasına denk gelmeside işin bir diğer güzel tarafı...

Bu sezon İsveç Ligi Allsvenskan'da toplam 26 maça çıkan Mervan toplam 2261 dakika süre aldı.14 gol atıp 2 asist yaptı.İsveç Kupası'nda da 2 maça çıkan Mervan 1 asistlik performans gösterdi.Aynı zamanda İsveç U-21 formasını da giydiğini unutmayalım.6 maçta 3 gol atmışlığı var kendisinin.İsveç U-19 formasıyla 6 maçta 2 gol, U-18 formasını da 4 maçta terletti fakat gol atma başarısı gösteremedi.Hem sol kanatta oynuyor, hem genç (21 yaşında) hemde bonservisi elinde.Müthiş bir elmas bence.Tabi elimizi çabuk tutarsak!

Yalnızca Mervan Çelik mi sözleşmesi biten futbolcu?

Mersin İdman Yurdu haricinde diğer takımlarımızın her sezon başında gazete manşetlerinde transfer(!) ettiği büyük yıldızlardan da serbest kalanlar mevcut.

Mesela; uzun zamandır Galatasaray'ın almaya çalıştığı Didier Drogba.


Mesela; Beşiktaş'ın sezon başında almak için epey uğraştığı sağ bek Jose Bosingwa.

Mesela; tam bir görev adamı, bayrak adam; İvica Olic.


Mesela; hava topu hakimiyeti olan, duran top organizasyonlarında etkili defans isteyenlere; Daniel Van Buyten.


Mesela; kule forvet olsun ama güçlü olsun diyenlere, Emile Heskey.


Mesela; ezelden beridir hayranı olduğum kaleci: Rene Adler.


Liste epey uzun.İş görecek yaklaşık 40 civarında isim mevcut.Hepsini tek tek yazabiliriz ama maalesef içlerinde bizim alamayacağımız isimler mevcut.Ben içlerinden önemli olanları yazmak istedim.Alınması zor ama alındığı taktirde ligimizin ve takımlarımızın kalitesini epey yükseltecek isimler.Unutmadan söylemek isterim ki, sezon sonu sözleşmesi biten bu oyuncular için mevcut kulüpleri milyonlarca euro bonservis bedeli ödemişti.

-Eric Abidal ( Barcelona )
-T.Barnetta ( B.Leverkusen )
-Ederson ( Lyon )
-Farfan ( Schalke04 )
-Dimitar Berbatov ( M.United )
-N.Anelka ( Chelsea )
-T.Rosicky ( Arsenal )
-M.Flamini ( Milan )
-L.Obraniak ( Lille )
-A.Arsavin ( Arsenal )
-S.Salihovic ( Hoffenheim )
-P.Pogrebnyak ) Stuttgart )
-M.Petric ( Hamburg )

v.s liste uzayıp gidiyor.Sözleşmesi biten oyuncular sadece yurt dışında mevcut değil.İçerde de önemli isimler var.Süper Lig, Bank Asya 1. Lig derken burda da havuz genişlemeye başladı.Bu isimleride bir diğer yazımızda ele alırız.

1 Kasım 2011 Salı

58 metreden kafa gölü atan efsane Japon


Ryujiro Ueda, videodaki kafa golünü atan 1.85 cm boyundaki 23 yaşındaki Japon oyuncu.Aslına bakarsanız oda böyle bir gol atmayı beklemiyordu fakat kalecinin hediyesiyle profesyonel kariyerindeki ilk golünü böylece atmış oldu.
Her ne olursa olsun tebrik etmek lazım...

Simge isim :Hacı Bayram Birinci

Türksad’dan ‘Hacı Bayram Birinci’ye Ödül. Genel merkezi Mersin’de bulunan Türkiy...e Spor Adamları Derneği, 50 yılını Türk sporuna hizmetle geçiren Mersin İdmanyurdu Onursal Menajeri Hacı Bayram Birinci’ye “TÜRKSAD Vefa Ödülü” verdi.

Birinci ödülünü aldı. Rina Restaurant’ta Hacı Bayram Birinci onuruna verilen yemekte bir araya gelen TÜRKSAD Yönetim Kurulu ve Onursal Başkanı Hüseyin Çalışkan, Türk sporuna 50 yılını veren ve futbolun yanı sıra boks milli takımına kadar yükselerek Ay Yıldızlı forma giyme başarısını gösteren Mersin İdmanyurdu Onursal menajeri Hacı Bayram Birinci’ye vefa ödülü verdi.

“BİRİNCİ’DEN TEŞEKKÜR”
Hiç bir zaman karşılık beklemeden Türk sporuna hizmet etmeye çalıştığının altını çizen Hacı Bayram Birinci, bir yıllık bir dernek olan TÜRKSAD yönetimine yürüdükleri yolda neler yapmaları gerektiği konusunda fikirler verdi. Birinci, “Çok kısa sürede gerçekten önemli işlerin altına imza attınız. Bundan sonraki dönemlerde de çalışmalarınızın aynı titizlik içerisinde devam etmesini bekliyoruz. Bana bu ödülü layık gördüğünüz için teşekkür ederim” dedi.

“MERSİNE KATKISI BÜYÜK”
TÜRKSAD Genel Başkanı Aydın Oğuz, Birinci’nin Türk Sporuna ve Mersine emeğinin çok büyük olduğunu söyledi. Oguz, “Hacı Bayram Birinci’nin spora verdiği emeklerin yanında bizim o’na verdiğimiz ödülün lafı bile edilmez. Biz dernek yönetiminde bulunan arkadaşlar ile fikir birliğine vararak sayın Birinci’yi her zaman hatırladığımızı bu ödül ile kendisine belirtmek istedik” diye konuştu.


Ekleyen : Duran Birinci
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Kırmızı Şeytanlar Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger