31 Ekim 2011 Pazartesi

Miy :2 - G.Birliği : 1 / Nerede kalmıştık?


Nurullah Hoca tedirgin gözlerle maçı takip ediyor.En başta o farkında...Bu maçta alınması gereken olan 3 puan'ın...

Neden mi?

Süper Lig 10. hafta rakip Galatasaray.
Şu anda ligde ikinci.Sahada istikrarsız bir futbol sergileseler de rakip dört büyüklerden sonuçta.Unutmamak gerek bu sezonda şampiyonluk adaylarından.Daha önceki kazandıkları 17 şampiyonlukta olduğu gibi.
Joseph Boum'unda kart cezalısı olduğunu unutmamak gerek.

Süper Lig 11. hafta bu defa rakip Trabzonspor.
Uşaklarda istikrarsız görüntü sergileseler de onlarda 4 büyük takımdan biri.Tarihinde 6 defa şampiyon olmuş.Her ne kadar Burak'ın ayağına baksalarda yinede onlarında diğer İstanbullu üç büyük takımdan pek farkı yok.

Peki bunların dünkü maçla alakası ne?
Bu maça kadar seriye bağlamıştık.Önce içerde Fenere ve Beşiktaş'a ardından deplasmanda Sivasspor'a.Ardı ardına gelen üç mağlubiyetten sonra dünkü maçın önemi çok büyüktü.Bu maçta alınacak kötü bir skor, zaten zor geçecek önümüzdeki iki hafta öncesi bizi strese sokacak ve işimizi rakiplerimiz karşısında bir hayli zorlaştıracaktı.3 mağlubiyetin ardından G.Birliği'ne kaybetmiş olsaydık, mağlubiyet serimiz 4 maç olacaktı.Ardından Bir Gs ve Ts mağlubiyetleri seriyi 6 maça çıkaracaktı ki bu bir yerde Hoca değişikliğine kadar gidebilirdi.

Nurullah Hoca'da mevcut tehlikenin farkındaydı ki sürekli son dakikalarda saatine baktı...


Aslında iki takım içinde çok önemli maçtı.Rakibimiz içinde, bizim yaşadığımız sıkıntılar benzeri mevcuttu.Kıran kırana bir maç oldu.Bireysel hataları yapmasalar bizim içinde maç zor geçecekti.Kalemizde Sehic ve orta sahada Ben Yahia iyi bir maç çıkardılar.Nduka iki haftadır iyi değil.Dikkat çekmek lazım.Erman Özgür her zamanki gibi soğuk kanlıydı.Ve kaptan...Zurita...Sahada pek sorumluluk almasa da takımı rahatlatan oyunculardan.Mustafa Keçeli ve Erhan Güven...Sadece iyi niyetliler.Mücadele ediyorlar, koşuyorlar, basıyorlar.Tüm maç yaptıkları sadece bunlardan ibaret.Çağdaş ise yeni yeni ısınıyor.Hırsı ve mücadelesi iyi.En azından bir ''İbrahim Kaş'' değil.Mert Nobre ise durgun.Pek hayrı alamet değil bizim için.Joseph Boum, sen bizim sahadaki en değerli varlığımızsın.Yokluğunu çok arayacağız.

İkili mücadelenin sık yaşandığı bir maç oldu.


Gol sonrası sevincimiz görülmeye değerdi.

Ve Fuat Çapa.

Sezon başı yaptığım değerlendirmede işlerinin zor olduğunu ve düşme adayları arasında olduklarını düşünmüştüm.Gerçekten kaya gibi bir takım kurmuş.Oyunu durarak oynamayan ve sürekli forse eden, mücadele gücü yüksek bir rakip vardı karşımızda.Herve Tum hamlesi ikinci yarıda değilde maçın başında olsa gerçekten işimiz zordu.Hele ki Joseph Boum atıldıktan sonra kalemizi epey zorladı.Golünü de attı ama Allah'tan süre kalmadı da rahatladık.


Ve son sözümüz yönetime...
Herkes gider BİZ kalırız
Çünkü BİZ KIRMIZI ŞEYTANLARIZ!


Bunu herkes böyle bilmeli....

27 Ekim 2011 Perşembe

Sivas:1-Miy:0 / İrtifa kaybediyoruz kaptan!


 Lige sorunları yüzünden kadro bile kurmakta zorluk çeken Ankaragücü galibiyetiyle başladık.Bizde yeni kurulmuş bir ekip olarak sıkıntılıydık.Maçı iki güzel golle kazanmasını bildik.Derken, evimizde Bursa'ya kaybettik.Hemen ardından deplasmanda Antalya'yı yenip, sonra evimizde gardı düşmüş Gaziantep karşısında kazandık.Yakaladığımız bu havayla deplasmanda Kayseri'den 1 puan çıkardık.5 haftada toplanan 10 puan sevindirici ve dikkat çekiciydi.Çünkü yeni çıkan bir takım için oldukça lükstü.Evet biz bu lüksümüzü 6 ve 7. haftalarda iki büyük deve kaybederek kullandık.Ama ezilmedik ve güzel bir mücadele sergiledik.O maçları farklıda kaybedebilirdik ama dedim ya ezilmedik...10. kişi kaldık ama yine de ezilmedik.

Peki dün Sivas'ta ne oldu.Ne değişti.5 maçta 10 puanı toplayan bu takım değilmiydi.Fenerbahçe'ye ve Beşiktaş'a verdikleri mücadele neredeydi.Deplasmana taraftarımız mı gelmedi.Destek mi vermedi?

Nurullah Sağlam'ı dinliyoruz;



''Süper Lig takımı böyle gol yemez!
Nurullah Sağlam'ın maçtan sonraki açıklamasından sadece bir cümle...

Hocam takımında İbrahim Kaş varsa yer...
Amacımız kimseyi hedef göstermek değil elbette lakin maçın başından itibaren yaptığı hamle hatalarıyla her an golü kalemizde göreceğimizi anlamıştık.

''Rakibimiz bizden bir gün daha fazla dinlendi.''
Nurullah Sağlam'dan facia bir cümle daha...

Hocam biz sana güveniyoruz ve destekliyoruz.Yenilsek te biz bu takıma hep destek veririz.Sen yeter ki maç sonu bu tarz açıklamalar yapma.Her şeye rağmen biz yine sizlerin arkasında hep destek tam destek modunda bekliyoruz.

İstanbul devrede!

''Hakemlerin, başkanlarından aldığı talimatla sahaya çıktığını düşünüyorum. Galatasaray'ı kaosun içine çekmek istiyorlar."

Ali DÜRÜST
Galatasaray 2. Başkanı


"Kulübümüz her kurum ve her kişi için bir duruş sergileyecek güçtedir"

Fatih TERİM
Galatasaray Teknik Direktörü


26.10.2011 Tarihinde TT Arena'da oynanan Galatasaray-Gaziantepspor maçı sonrası, Hakem Abdullah Yılmaz'ın yönettiği maçtan memnun olmayan Galatasaray 2. Başkanı ve Teknik Direktörü Sayın Fatih Terim ve Ali Dürüst'ün açıklamarıydı yukardakiler...
Resmini gördüğünüz kişi de ''şüpheli'' mi desem ''zanlı'' mı desem bilmiyorum ama maçın hakemi Abdullah Yılmaz...


Tarih 10.10.2011...
Mersin İdman Yurdu-Fenerbahçe maçı...
Hakem : Halis ÖZKAHYA
Resimde görünen şahıs voleybolcu değil, hentbolcu değil, kaleci hiç değil...
Fenerbahçeli defans oyuncusu Bekir İrtegün...Peki neden topu eliyle oynuyor?
Sormak lazım...
Evet hakemlerde insan.Onlarda hata yapabilir....

Aslında benim merakım, Abdullah Yılmaz'ın bundan sonraki akibeti...Bir daha Süperlig'de ne zaman düdük çalacak merak ediyorum.

Daha önce Altay maçında Hakan Şükür'ün formasını aldığı için eleştirilen sonraki bir sezonda ise Beşiktaş maçında alehlerine iki penaltı çaldı diye Ali Aydın'ı, bu sezonda kaleci Muslera'ya kırmızı kart gösterdi diye Bünyamin Gezer'i linç eden İstanbul...Abdullah Yılmaz ne olacak?

Son olarak Fenerbahçe maçında penaltımızı çalmayan Halis Özkahya'yı da takip ediyorum.İlerleyen zamanda neler olacak hep beraber göreceğiz.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Miy : 0 - Bjk: 0 / Direnç

Süperlig'de 7. haftada ve yine evimizde kaybettik.Geçen sezondan süre gelen bu alışkanlığımız maalesef devam etmekte.Nedense böyle adrenali yüksek maçları evimizde çeviremiyoruz.Seyirci desteği yeteri kadar takımı motive edemiyor birde konsantrasyon sorunumuz göze çarpıyor.Muhakkak kalemizde gölü görüyoruz ve bu nedense ilk 30 dakika içerisinde cereyan ediyor.

Maça eksiklerimizden dolayı  4-3-3 gibi başladık.Orta sahada Zurita ve Ben Yahia'ya ilaveten Hakan Bayraktar oynadı.Moritz, kadrodayken bu sistem bir değişik varyasyonla 4-2-3-1 formatıyla uygulanıyor.Aslında bu yeni sistemde fena değildi.Sahada sırıtmadı.Rakibimizde orta sahada dirençli bir kadroyla çıkmasına rağmen, maç orta saha mücadelesi şeklinde geçmedi.Pozisyonların olduğu ve izleyenlerin fazla sıkılmadığı bir müsabaka oldu. 

Sahadaki iki takımında puanları aynı idi lakin rakip mutlak galibiyet hasreti içerisindeydi.Sonuçta daha fazla ihtiyacı olan takım maçı kazandı.Geçen haftaki Kayseri ve hafta içindeki Kiev maçlarına bakınca aslında bizde kazanabilirdik.Ama sahada hiç olmadığı kadar fazla bir dirençli takım vardı.Querasma ve Veli Kavlak çok başarılıydı.Ayrıca Ernst ve Necip orta sahada, Egemen'de defansta son derece savaşçı bir görüntü çizdiler.Kalecileri Cenk'te son derece gününde bir maç çıkardı.Maçtan sonra Nurullah Sağlam'da Beşiktaş'ın sahada çok dirençli olduğuna değindi.Sanırım böyle bir rakip analizi daha önce yapmamış!

Son iki haftaya kadar fikstür avantajımızı çok iyi kullandık.Bizim açımızdan son derece önemli puanlar aldık.Bunu, iki hafta da sıfır çektiğimiz halde puan tablosundaki 10.'lukla daha iyi anlayabiliyoruz.Bu iki İstanbul devinden en az birinden puan çıkarmış olsaydık moral açısından da bir hayli avantajlı olabilirdik.Olsun bizim için önemli olan sahada verilen mücadeledir.Biz dün kaybettik, geçen haftada kaybettik.Haftaya da kaybedebiliriz.Ama takım bizim takımımız...Onlar sahada biz tribünde terimizin son damlasına kadar mücadelemize devam edeceğiz.

Şeytanlar Kartal avında!

Adı süper kendi de süper olma yolunda ilerleyen ligimizde bu hafta gerçekten güzel maçlar izledim.Hepsi olmasa da Karabük-İbb, Bursa-Trabzon, Kayseri-Sivas, Eskişehir-Manisa maçları gerçekten seyir zevki açısından güzel maçlardı.Bugün haftanın son maçında ise biz sahne alacağız.Rakibimiz yaralı kartal Beşiktaş.Son 4 resmi maçında kazanamamış bir ekip...
Rüştü,  İbrahim Toraman, Guti, Almeida ve Fernandes forma giyemeyecek.

İki ekip en son ligde 28 sene önce karşılaşmıştı.Tıpkı geçen hafta oynadığımız Fenerbahçe maçı gibi...
Mersin İdman Yurdu ve Beşiktaş arasında oynanan 22 karşılaşmada Beşiktaş'ın üstünlüğü göze çarpıyor.5 galibiyetimize karşı, rakibimizin 9 galibiyeti var.8 maçta berabere bitmiş.22 gol yiyip 13 golle cevap vermişiz.Mersin'deki 11 karşılaşmada ise bizim üstünlüğümüz var.4 galibiyetimize karşı Beşiktaş'ın 3 galibiyeti var.4 maçta yine berabere bitmiş.11 golümüze, Beşiktaş 9 golle cevap vermiş.

İstatistikler bu şekilde.Beşiktaş'la evimizde oynadığımız maçlarda üstün olan ekip biz görünüyoruz lakin, son iki sezondur oynadığımız lig maçlarında ev sahibi olarak aldığımız mağlubiyetler, bu istatistiklerin pek bize avantaj sağlayacağını göstermiyor.Rakibimiz her ne kadar formsuz ve moralsiz bir görüntü sergilese de sonuçta adı 4 büyük olan takımlarımızdan bir tanesi.Tıpkı geçen hafta ki Fenerbahçe gibi...

İsimleri ve kendileri büyük olan bu 4 kulüpten geçen hafta Fenerbahçe maçında gerçekten iyi oynadık ayrıca 10 kişi kaldıktan sonra daha iyi mücadele sergiledik.Rakibimiz usta ayaklarıyla sonuca gitse de gerçekten maç bizim hakkımızdı.Her geçen gün iyiye giden bir takımız.Tarihimiz 1925'te yazılmaya başladı ve bugün o şanlı tarihimize yeni bir zafer ekleme günüdür.


Nobre büyük ihtimalle oynayacak.Ve yine bugün O'na çok iş düşecek.Nurullah Hoca geçen haftaki taktik anlayışı bu hafta bozabilir.Muhtemelen daha fazla hücum oyuncusuyla maça başlayacak. Beşiktaş'ın son haftalardaki performansı maça olan yaklaşımını değiştirmiştir diye düşünüyorum Nurullah Hoca'nın.

     Sehic, kalede
Erhan, Çağdaş, Boum, Mustafa Keçeli dörtlüsüyle defansta
Zurita ve Ben Yahia ile orta sahada
Nduka ve Amoah kanatlarda 
Erman Özgür forvet arkasında
ve Nobre ile santrforda
maça çıkacak gibiyiz.Zor bir müsabaka olacak ama benim düşüncem Biz, eğer ki Biz gibi oynarsak bu maçı alırız...

23 Ekim 2011 Pazar

Konya'dan öte yol yok!

Cuma günü akşam, Antalyaspor-Galatasaray maçını izleme kararı aldık arkadaşlarla...Derken tv de ilk on birleri gördüm.Aydın Yılmaz sol açıkta ilk 11'de...Şaşırmadım açıkçası Aydın'ı sahada görünce.Çünkü son iki sezondur ismi gönderilecekler listesinde geçmesine rağmen Fatih Terim O'nu kadroda tuttu.Belli ki Aydın'dan faydalanmak düşüncesinde idi.Takımın başına gelen her teknik adamın Aydın'ı kazanmak düşüncesi Terim'de de mevcuttu.Lakin kumaş kaliteli ama işletmiyor kendini.Özgüveni yok çünkü.Sahada kendini arayan bir kimliğe bürünmüş Aydın.Yeteneklerinin kendi de farkında ama nedense yansıtamıyor bir türlü...


Yıl 2006!
Eric Gerets yönetimindeki Galatasaray, Konya deplasmanında.Son dakikalar da saha kenarında 26 forma numarasıyla sarı benizli bir genç...Yaşı henüz 18.Ve uzatma dakikalarında Beckham vari gölü.Ardından gazetelerde manşetler...Büyük bir yıldız doğuyor...
Ardından Vestel Manisa, İbb, Eskişehirspor...4 sezonda 3 takım toplam 16 maç 0 gol.Galatasaray macerası nasıl dersiniz...Bir, iki maç saman alevi gibi parladı sonrası yine yokları oynadı.

Yıl 2011...
Yine bir Konya deplasmanı....Gol sevinci...Bu defa 66 forma numaralı 21 yaşında bir genç...
Anıl Dilaver.

Golün sevincini hocası Tugay Kerimoğlu ile paylaşıyor.Ertesi gün gazetelerde benzer manşetler.Sonrasında yanılmıyorsam bir maç daha oynadı.Ardından ver elinin A2 ligi...
Anıl ve Aydın...İkiside Galatasaray'ın çok övündüğü alt yapı ürünleri.İsimlerini duyurdukları Konya haricinde birde benzer gazete manşetlerine konu oldular.Mevkileri farklı, yaşları farklı, özellikleri farklı, memleketleri farklı iki futbolcu.
Peki Aydın bu kadar şans bulmasına rağmen neden olmadı.Bu sadece Aydın'ın suçu değil bana göre.O'na şans verenler hep kanatlarda oynattılar.Hızlı, çabuk ve dripling yeteneği olan bir oyuncu, ayrıca oyun zekası da fena sayılmaz.Peki böyle bir oyuncuyu forvet arkası ya da orta sahada neden denenmez.İlla kanat oyuncusu olması mı isteniyor ki.Terim'in birde bu yönde kendisine şans vermesini bekliyorum açıkçası.Denemekten zarar çıkmaz bana göre.Başarılıda olacağı kanısındayım...

Son olarakta umarın Aydın'ın yaşadıklarını Anıl'la tecrübe edinmeyiz.Zira kendisi hakkında son aldığım haberler olumsuz yönde.Zira Galatasaraylı genç yeteneklere pek yaramıyor gibi...

19 Ekim 2011 Çarşamba

Biz her zaman ordaydık!




Yıl 2008 / TFF 2. Lig B Kategorisi

Süper Lig'e çıkınca, taraftarları oldu diyenlere gelsin.


18 Ekim 2011 Salı

İki kaleci, bir kırmızı kart ve Fenerbahçe!

Mert Nobre'den başlayalım....

Yokluğunu dün çok hissettik.Maçtan önce, oynamayacak haberini aldığımda, taktiksel bir hamle diye düşünmüştüm fakat sakatlığı ciddiydi ve 2 hafta forma giyemeyecekti.Yerine Amoah oynar diye düşünmüştük ama Nurullah Hoca, daha iyi tanıdığı Beto'yu sürmüştü sahaya...

Maça dönecek olursak...

İstatistikler Mersin İdman Yurdu'nun daha çok topa sahip olduğu yönünde.(Mersin %53, Fenerbahçe %47).Pozisyonlarda ise topa daha az sahip olan takım Fenerbahçe'nin bariz üstünlüğü söz konusu.(Mersin 2, Fenerbahçe 10) Ayrıca sahada birden fazla kaleci bulunduran takımda Fenerbahçe idi ve bunuda ayrıca dipnot etmek gerek.(Bekir İrtegün'ün ceza sahası içinde topu eliyle kesmesi...)

İ.B. Belediyespor, Antalyaspor ve Fenerbahçe ( belki bunlara iki sezondur Kayserispor'u ekleyebiliriz ) ligimizin son sezonlarda sistem üzerine kurulmuş ve saat gibi işleyen takımları.(Antalyaspor zaman zaman istikrarsızlık yaşasa da son 3,5 sezondur aynı teknik adam ve aynı iskelet kadroyla yarışıyorlar.)
Rakibimiz 2003 yılında kabuk değiştirerek yıldız oyuncuya bağlı bireysel futboldan, daha çok takım oyuncusu tercihiyle, sistemli futbola geçiş yaptı.Ülkemizde çok beğenilmeyen ve çok eleştirilen Daum'un kurduğu bu sistem zaman zaman değişikliğe uğrasa da hala işlevliğini koruyor.Bu sistemle Fenerbahçe 4 şampiyonluk 2 ikincilik birde 4.lük kazandı.

Peki neydi bu sistem...

Birbirini tamamlayan dörtlü savunma, iki sağlam ön libero ve bir 10 numara ( Alex ve diğerleri olarak tanımlayabiliriz.) bir santrafor.

Dün de aynı dizilişle sahadaydılar.Deplasmanda 12 maçtır yenilmiyorlardı ve kazanmaya çok alışmışlardı.Zaten sahada da rahatlıkları hemen gözüme çarpmıştı.Bizim takımın kalecileride onlara çalışınca tam oldu.Kimseyi hedef göstermek niyetinde değilim de lakin Hakan Arıkan bu ligin kalecisi değil.Hele Mersin İdman Yurdu'nun hiç değil.Dün de rakibin ekmeğine yağ sürdü resmen.Erken gelen golün rahatlığını yağan yağmur bozdu da biraz rahatladık.Yağmur olmasa belki ilk yarı 3 faklı skoru yakalayabilirlerdi.Artık sayısını hatırlamıyorum kaçıncı Hakan Arıkan faciası yaşardık bilemiyorum.Bizler tribünde ölüyoruz sahada ki arkadaşları O'na nasıl güveniyor acaba!

İlk yarıyı yağmurdan önce ve yağmurdan sonra diye ikiye ayırabiliriz.Maça kontrollü başladık ama henüz 4. dakikada yediğimiz gol planlarımızı bozdu.Hemen arkasına yağan yağmur ve saha avantajını kullanarak rakibe baskı kurduk.Pozisyonlarda bulduk ama golle sonuçlandıramadık.Beto gol atmasına rağmen hava toplarında çok etkili olamadı.Birde Nduka ile çok fazla oynamaması burda etkiliydi.Nobre rakip defans oyuncularını çok yıpratan ve arkadan gelen arkadaşlarına boş alan yaratan bir oyuncu.Dün bunu Beto ile gerçekleştiremedik.

İkinci yarıya Hakan Arıkan'ın sakatlanmasından dolayı mecburi iki değişiklikle başladık.Burda Ben Yahia tercihi değilde Moritz tercihi olsa sanırım kırmızı kart olmazdı.Orta sahada, pek görünmese de, Ben Yahia çok iyi alan daraltıyor ve rakibi bozuyor.O çıkınca Emre o bölgeyi daha çok parselledi.Nihayetinde de gereksiz yapılan bir faulden sonra İ.Kaş'ta ikinci sarıdan kırmızıyı gördü.10 kişi kalmamıza rağmen, taraftarında bitmeyen desteğiyle karşı alanda daha çok oynadık.Bal yapamasak ta mücadele azmimiz yeterliydi.Kalemizde de pozisyonlar versek te, Joseph Boum'un 2 değil 3 kişilik oyunu sayesinde olası bir 3. golü önledik.Uzatmalarda rakibinde maç bitti havasına bürünmesiyle golü bulduk ama yeterli olmadı.

Her şeye rağmen mücadele gücü yüksek ve çok güzel bir yağmur altında zevkli bir maç izledik.Fenerbahçe kadro kalitesiyle zaten bizden bir adım öndeydi ve bu avantajını da iyi kullandı.Dikkatli olsak bizimde puan çıkarabileceğimiz bir maçtı.Olmadı.Önümüzdeki hafta Beşiktaş maçının önemi artık iki kat daha arttı.Bu iki İstanbul büyüğünden birini yenmemiz moral motivasyon yönünden son derece önemliydi.İlk ayağı kaybettik fakat ikinci ayakta bu mücadele ve azimle oynadığımız taktirde kazanmamız sürpriz sayılmaz.Bununda avantajını ikinci yarı maçlarında daha iyi anlarız.

Son bir mesele daha var.Onuda söz etmeden geçmek istemedim.Evet bu şehir 29 senedir bir özlem içerisindeydi.Bu hasretlik döneminde şehrimiz insanlarının gönülü, 4 büyüklere kaymış durumda.Bir yere kadar anlayabiliriz.Fakat bu şehrin ekmeğini yiyip havasını soluyan insanlar, rakibimizi karşılamak için değilde destek olmak için kalkıp Adana'ya kadar gitmeleri ve hemde aileleriyle birlikte bunu yapmaları bizim adımıza üzücü bir durumdu.Evet misafirperverliğimizi gösterelim ama bu şehirde yaşıyorsak bu şehrin takımına destek olalım...

17 Ekim 2011 Pazartesi

2013 Akdeniz Olimpiyatlarına doğru # 1

Malumunuz 2013 Akdeniz Oyunları, Yunanistan'ın maddi krize yenik düşmesinden dolayı ve ( hakkını vermek lazım ) Başbakan'ımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ında katkısıyla Şehrimiz Mersin'e verilmişti.Akdeniz Olimpiyatları Komite Başkanı Addadi, bu kararı aldıktan hemen sonra sanırım mayıs ayında şehrimizi ziyaret etmişti.Normalde oyunlar için ev sahibi kente 8 yıl süre tanınıyordu fakat bizim ev sahipliğimiz istisnai bir durumdu ve oyunlar için o tarihlerde tam 26 ayımız vardı.

Komite Başkanı Amar Addadi ve Yönetim Kurulu, sanırım Başbakan'ın imzaladığı 1 milyar dolarlık teminat mektubuna çok güveniyordu ki, İspanya gibi hazır bir devlet varken bizi tercih etmişlerdi.Evet bu oyun bizim potansiyelimizi görmeleri için büyük fırsattı.Oyunlara tam 26 ay kalmıştı ve hali hazırda bir tek Belediye Başkanımız Macit Özcan'ın bizim cebimizden yaptırıp kendi adını verdiği tesisler dışında hiç bir şey yoktu ortada.İşimiz zordu.Aşılması gereken bürokrasi ise cabasıydı.

23 Şubat 2011 Tarihinde Fransa'da yapılan oylamadan sonra, o zaman ki Bakan Faruk Özak, şehrimizi ziyaret etmiş, olimpiyat startını vermiş ve yapılacak projelerden bahsetmişti.Ama yinede ortada somut  bir şey yoktu.Başlangıçta, yeni stadımız,  Olimpiyat Stadı olacaktı kapasitesi 33.000 kişilikti.Çiftlikköy semtine inşası düşünülüyordu ve arazisi bile tahsis edilmişti.Fizibilite çalışmaları bitti ve ağustos ayında temel atılacak söylentisi vardı.Sadece söylenti olarak kaldı.Sonra Kulüp Başkanı'mız Sayın Ali Kahramanlı, bir ulusal kanala verdiği röportajda kasım ayında temelimiz atılacak demişti.Gidişat bu yöndeydi...

Ve bizim için büyük tarih 14 Ekim oldu.Spor Bakanı Suat Kılıç şehrimize geldi.Cuma günü yapılan toplantıda çok önemli açıklamalar yapıldı.Cumartesi günü ise yine Şehrimiz Milletvekillerinden Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ziyaretiyle zirve tamamlandı.Şimdi cuma günü açıklanan projelere göz atalım;

-Öncelikle 33.000 kişilik Olimpiyat Stadı yerini 25.000 kişilik Arena tarzı stada bırakmış görünüyor.Aslında bu iyi bir haber.Oyunlar 1 hafta sürecek ve ondan sonra kim bilir bir dahaki olimpiyat ne zaman yapılacak.Tribünleri sahaya uzak bir stadda da maç izleme keyfini varın siz düşünün.İşte projesi tamamlanan ve olimpiyat komitesine sunulan yeni stadımız Mersin Arena.Bu arada stadın yeri Çiftlikköy'den Kocavilayet'e alınmış.

-İkinci haberimiz, 5 bin kişilik inşa edileceği duyurulan spor salonunun kapasitesi de Mersin’in spora yatkınlığını göz önünde bulundurularak 6 bin kişiye çıkarılmış.Spor bakanı Suat Kılıç bu salon için, ''Gayet modern bir şekilde tasarlanan bu salonun kendine has öyle bir mimarisi olacak ki, burada çekilen bir fotoğrafa bakan herkes, salonun Mersin’e ait olduğunu anlayacak.'' diyor ve ekliyor ''Mersin’e tek başına 6 bin kişilik bir spor salonu kafi gelmez. Bu yüzden bin seyirci kapasitesine sahip ikinci bir spor salonu olacak. Akdeniz Oyunlarından sonra Mersin’i kendi kaderine terk etmek gibi bir niyetimiz yok. Madem ki, Mersin nüfusunun yarısı genç, o zaman bu kentten daha fazla sporcu ve şampiyon çıkmalı. Bu kapsamda yapılacak tesislerle kentin spor alt yapısını geliştirip, Mersin’in daha fazla sporcu yetiştirmesine olanak sağlamalıyız.Tamamen amatörlerin hizmetinde olacak ve bunların bireysel sporlarda kendilerini yetiştirmelerini sağlayabileceğimiz 500 kişilik 3. spor salonumuz da Mersin’e hayırlı olsun.''

-Üçüncü haberimiz ise bir başka spor dalından tenisten...Bunuda Suat Kılıç söyle müjdeliyor;''Akdeniz’in nadide kentlerinden olan Mersin’de ikisi kapalı, 8′i açık olmak üzere 10 kortlu tenis kortu yapılacak. 3 bin seyirci kapasitesine sahip olacak bu kort, bir stadyum kadar zahmetli ve maliyetli. Ama, hepsi Mersin’imize feda olsun.''

-Dördüncü haberimiz ise  jimanistik branşından.Bu spor dalıda unutulmamış ve bunun içinde 1000 kişilik bir salon tasarlanmış.

-Beşinci haberimiz ise içlerinden en güzeli diyebiliriz.Onuda Bakan, (daha önce yapılan ve şuanda hizmette olan Nevin Yanıt pisti için) şöyle tanımlıyor; ''Nevin Yanıt Atletizm Pistine tribünler yapılacak. Bu çalışma bir pistin olmazsa olmazı ve bir pistin en pahalı unsuru. O yüzden bunu da dev projelerimizden birisi olarak görüyoruz.”

Spor Bakanı Suat Kılıç sadece bunlarla kalmadı, tesislerin nerde yapılacağından, isimlerinin ne olacağından ve Mersin şehrinin nasıl marka olacağına dair önemli açıklamalar yaptı.Tesisleri sadece şehir merkezine değil diğer ilçelere de paylaştıracaklarını belirtti.Havaalanından ve olimpiyat köyünden söz etti.Onlarıda gelişmeler dahilinde diğer günlerde sizlerle paylaşacağım.Şimdilik bu kadar.

16 Ekim 2011 Pazar

Futbol sadece futbol mudur?

Geçtiğimiz hafta oynanan Kayserispor - Mersin İdman Yurdu maçı sırasında, kaleci Navarro'nun kırmızı kart görmesi sonucu kaleye geçen Gökhan Değirmenci'nin babası  maç oyananırken beyin kanaması geçirmişti.Bir gün sonra da vefat haberini almıştık.Merhuma Allah'tan rahmet dileriz.

Dün oynanan Bjk-Kayseri maçınada farklı duygularla çıkmıştı Gökhan Değirmenci...
Babası koyu bir Beşiktaş taraftarı idi ve oğlunun, İnönü Stadı'nda bir maça çıkmasını çok istiyordu rakip bile olsa...
Evet oğlu İnönü Stadı'nda oynuyordu fakat Beşiktaş'a karşı!

Maçı Kayserispor 2-0 aldı...
Maç sonunda ise babasının vefat etmeden önceki vasiyetini yerine getiren Gökhan Değirmenci duygu seli yaşadı ve yaşattı...
Tüm izleyenlere!

Ve Beşiktaş taraftarına bir teşekkür....
Tüm duyarlılıkları için....

15 Ekim 2011 Cumartesi

İşte Süper Lig bu!..

Murat Kosava'nın Ntvspor ekranlarında İngiltere Premier Lig maçlarını anlatırken kullandığı meşhur klişedir, ''İşte Premier Lig bu...''

Aynı hissiyatı da dün ben Trabzonspor-Ankaragücü maçında hissettim...Fırtına, 1 haftalık milli mesainin ardından tekrar başladı.

Hüseyin Avni Aker'de müthiş bir zemin vardı.Ve bir tarafta da müthiş bir bayan taraftar gurubu, sesi ve iniltisi...Özellikle Theo Weeks'in golü anındaki çıkardıkları tiz bir ses insanın tüylerini ürperten cinstendi. Olsun...yinede onların olduğu tribünler ayrı bir güzel...

Hürriyet Güçer, memleketinin plakası olan 50 numarayı sırtında taşıyan adam.Mütevazı ama olmassa olmaz bir futbolcu.Takımı adına adeta sahada 3 kişilik mücadele veriyor.Yanında Jan Rajnoch'la beraber.Bu ikilinin sahadaki mücadelesini izlemek için bile Ankaragücü maçlarına gidilir.

Ev sahibi Trabzonspor...5 haftada atılan 7 gol ve Burak Yılmaz...Dün yine sahnedeydi fakat bu defa kapanış golünü attı.O'da bu sezon başka bir kimliğe bürünmüş sanki...Cristiano Ronaldo gibi takımını sırtlıyor ve onun gibi serbest atış kullanıyor.Golü görülmeye değerdi ki, izlemeyenler çok şey kaçırdı.

Birde sahada sırtında 10 numara bir oyuncu vardı.Adrian Mierjievski.Sırtındaki numaraya inat, oyunu durarak oynamayan, sürekli rakibi forse eden, asist yapan, oyun kuran, koşan, mücadele eden yani ne yapılması gerekiyorsa herkesten daha fazla yapmaya çalışan Polonyalı maestro.İzlenesi bir futbolcu.

Maçla alakalı yazılacak ve analiz yapacak çok konu var ama dünkü sahada oynanan futbol ve mücadele gücü bize yetti.Tribünde olanlar çok şanslı insanlardı.Zemin ve hava güzel olunca sanırım bu atmosfer sahadaki futbolcularıda ateşlemiş.Bu hafta gerçekten güzel başladı.Dünkü futbol ateşi umarız hiç sönmez ve uykuya dalan Türk futbolunun ve biz futbol sevdalılarının içini her daim ısıtır...

12 Ekim 2011 Çarşamba

O Tribünler Sahipsiz Değildir!

 Kale Arkaları 50 TL
MARATON 100 TL
KAPALI 500 TL
Misafir Takım 50 TL
 Pazartesi oynanacak olan Mersin İdman Yurdu - Fenerbahçe karşılaşması bilet fiyatlarıdır.Şaşırmayın evet bu fiyatlar pazartesi oynanacak olan karşılaşmanın izleme bedelidir.Yönetimimizin yıldırma politikasının son hamlesidir.Fotoğrafta gördünüz kişi bizim büyük Başkanı'mız Ali Kahramanlı'dır.Biz ona çok güvendik hep destekledik.Lakin bu sezon alınan kararlardan hoşnut değiliz.Biz bedava bilet istemiyoruz.Ucuz bilette istemiyoruz.Bizim stadımızda bir Nou Camp değil.Bununda farkındayız.

Bursa maçı çabuk unutuldu gibi.Siz bu politikanızı devam ettirseniz Nurullah Sağlam'ın en  çok ihtiyaç duyduğu ve her fırsatta dile getirdiği taraftar desteğini kaybedersiniz.Çarşıya, pirinç almaya  giderken evdeki bulgurdan olmayın.29 senelik hasret çeken bu şehirde zaten yeterince 3 büyük taraftarı var birde siz onların ekmeğine yağ sürmeyin.Amacınızı az çok biliyoruz lakin burda dile getirmenin anlamı yok.Ayrıca Mersin İdman Yurdu tribünlerinde Fenerbahçe'yi destekleyebilecek bir güçte yok.Eğer o biletleri Fenerbahçelilere satarız düşüncesindeyseniz, maçtan önce çıkacak olan olaylardan da siz sorumlusunuz demektir.Unutmayın, siz dün yoktunuz yarında olmayacaksınız ve biz dünde oradaydık yarında orada olacağız! O tribünler bizimdir..ve bizim kalacak...

11 Ekim 2011 Salı

En kötü ikinci!


Nihayet grup maçlarını bitirdik.Düşe kalka...Ve başkasına muhtaç kalarak.Küfür edip, küstüğümüz Davrazlı Mesut'un ayağına bakarak.Peki suçlu kim? Hiddink mi? Arda mı? Hamit mi? Servet mi? Volkan mı? Hiçbiri...Bir futbol kültürü olmayan, bir futbol altyapısı olmayan, sistemi olmayan, hatta doğru dürüst futbolu bilen spor yazarları olmayan, ama bize göre uyuyan bir devdi milli takımımız.

Kuralar çekilip grubumuz belli olduğunda, rakiplere aldırmadan, doğru analizler yapmadan, tüm futbol severleri büyük bir beklentiye sokan malum spor kamuoyu, şimdiden play-offları geçmişiz gibi ortalıktalar yine, yakında bizi Avrupa Şampiyonu ilan ederlerse şaşırmayın.Kaybettiğimiz maçlarda takımı yerden yere vururlar, canlı yayında yorumculuğu bırakıp giderler, kazandığımızda da bizi göğe yükseltirler....Fatih Terim'i beğenmediler, yerine milli takım çalıştırmakta usta bir isim Hiddink geldi.Onuda öyle bıktırdılar ki adamcağız ne yapacağını şaşırdı.Hiddink gelmeden öncede Hiddink'ti.Güney Kore'de de çalışırken bu ülkeye çok sık gitmezdi.Rusya'da çalışırken de.Avusturalya'da çalışırken de.

Biz aslında Hiddink'ten ne istediğimizi de bilmiyorduk ki.Önce takımı Avrupa Şampiyonasına götür dedik.Ama bunu yaparken de, takımı gençleştirmesini istedik.Çok yaşlı bir ekiptik te sanki.Sonra yardımcılarına taktık kafayı.Evet haklı olduğumuz yerler vardı ama, Hiddink'ten istenileni yapabilecek bir altyapımızı da henüz hazırlamamıştık.Hiddink bir sistem adamıydı.Ve çalıştığı ülkelerin hepsinde bir sistem söz konusu idi.Sadece futbolda değil günlük yaşantıları bile sistemliydi.Peki biz, bugüne kadar sistemli olarak neyi yaptık ki?Sanırım son şike olayları biraz sistemli...En azından suçlamalar bu işlerin sistemli yapıldığı yönünde.

Hep Almanya diyoruz ya, yine onlardan bir örnek vermek istedim.2002 Dünya Kupasında final oynadılar.Ondan önce Euro 96'yı almışlardı.İngiltere'de hemde.Yarı finalde İngiltere'yi penaltılarla geçerek.İngilizleri bir kez daha kahretmişlerdi bu zaferleriyle.Sonrasında 98 Dünya Kupasında çeyrek final.Euro 2000'de ise 1. turda elendiler.Ve kabuk değiştirme zamanı geldi diyerek takımı kademe kademe revizyon ettiler.Yeni atılımlar yaparak devşirme oyuncu politikasını geliştirdiler ve her sene milyonlarca euroyu altyapı harcamaları için ayırdılar.2002 Dünya Kupası'nda final oynadılar, Euro 2004'de 1. turda elendiler.Kendi evlerinde düzenledikleri Dünya Kupası'nda yarı final oynadılar 3.oldular ama bu durumu 2002'deki finalden daha çok başarılı saydılar .Çünkü yeni bir yapılanmaya gitmişlerdi ve meyvesini alıyorlardı.

Almanya uyguladığı ve doğru teknik adam seçimiyle, alt yaş grubu milli takımlarda büyük başarılar yakaladı.Tıpkı İspanya gibi, Hollanda gibi. Euro 2008'de final, 2010 Dünya Kupasında 3. elde ettiler.Zaten bu iki şampiyonanında baş kahramanları bu 3 ülkeydi.Çünkü Almanya gibi Hollanda ve İspanya altyapıya yönelen takımlardı.Hem total futbol oynayıp hemde takımlarını çok iyi revize ettiler.Ayrıca başarıyı da hemen beklemediler.Meyve almak için ağacın olgunlaşmasını beklediler.Bizim gibi sabırsız değillerdi.

Avrupadaki 4-5 milyon nüfusumuz, şu anda, Alman Milli Takımına 2, İsviçre Milli Takımına 3, Avusturya Milli Takımına da 4 oyuncu, hatta Linchestein Milli Takımına da 1 kaleci armağan etti.Türkiye Milli Takımı'ndakileri, süper ligimizdeki ve Bundesligada oynayanları saymıyorum.Onların hepsi Türk kanı taşıyor.Demek ki kaynak sıkıntımız yok.Elimizde işleyebileceğimiz yaklaşık 5 milyon genç var.Yaşları 6 ile 12 arasında değişen.Ve bize düşen bu gençleri işlemek.Doğru hamlelerle onları Türk Futboluna kazandırmak.Menajerlere ve hiç oynatmadığımız yabancı futbolculara harcadığımız milyonlarca euroyu onların gelişimine aktarmak.Biz bunu başardığımız taktirde, ne Hiddink'i eleştiririz nede ondan sonra gelen teknik adamları.

Şimdi günlük başarılara aldanmadan kendimizi hazırlamalıyız.Play-off maçlarını geçemeyebiliriz.Bu dünyanın sonu değil.Turnuvaya gidip çokta başarılı olabilirizde.Bu iki durumda bizim için söz konusu.Hani çok övündüğümüz, Euro 2008 'deki geri dönüşlerimiz varya, aslında onu biz yanlış anlıyoruz.Biz heran her şeyi yapabiliriz çok güçlüyüz diye düşünüyoruz ama Avrupalılar bunu bizim dengesizliğimizden dolayı kullanmışlardır.Onlar bizim takımdan gerçekten çok korkuyorlar.Ciddiye alıyorlar fakat futbolumuzdan değil dengesizliğimizden.Ve son olarak Almanya'ya ve Davrazlı Mesut'a teşekkürler...

Bu nasıl gol sevincidir!


Biri yolun sonuna gelmiş, mazisi kupalarla dolu bir sinsi golcü, diğeri yolun başında ama temelini sağlam atmış tam kurnaz bir golcü.Fizik olarakta, tarz olarakta birbirine çok benziyorlar.İnzaghi 38 yaşında ama hala gol attığında çılgınlar gibi seviniyor.Boş kaleye dahi atsa o anda kendinden geçiyor.Dikkatimi çekti Falcao'da tıpkı İnzaghi gibi gol attığında kendinden geçiyor.Belki taklit gibi gelebilir ama gol attığındaki coşkusu gerçekten samimi geliyor bana...her ikisininde...



10 Ekim 2011 Pazartesi

Rakip bir dev :Fenerbahçe

1982-1983 Sezonu
Türkiye Kupası Final 2. Maçı
15.06.1983, Çarşamba
Tevfik Sırrı Gür Stadı


Mersin İdman Yurdu Kadrosu : Salih Sayar, Mustafa Çimen ("Büyük Mustafa"), Metin Koyuncuoğlu, Tahir Temur, Nasır Belci, Levent Arıkdoğan ("Büyük Levent"), İsa Ertürk, Sertaç Yüzbaş, Mehmet Ali Karakuş, Haluk Tufan, Memik Ertanıroğlu.

Teknik Direktör : Gündüz Tekin Onay

Fenerbahçe ile oynadığımız son resmi maçın kadrosuydu.O sezon 29 puan toplamış fakat ligden düşmüştük.Yine aynı sezon Fenerbahçe ile  evimizde oynadığımız maçta 0-0 berabere kalmış deplasmanda 3-0 mağlup olmuştuk.Ligi 6. sırada bitiren Ankaragücü ile aramızda sadece 5 puan vardı ve o sezon bize oynanan oyunlar sonucunda ligi 15. sırada bitirerek küme düşmüştük.18 takımın oynadığı sezon yeni bir kural getirilmişti ve 4 takım küme düşecekti.Ve o dördüncü takım biz olduk.O sezonki Altay'ın bize yaptıklarını da hala unutmadık.

Rakibimiz Fenerbahçe içinde bu maç çok önemlidir.O sezon kazandıkları lig şampiyonluğunu Türkiye Kupası ile taçlandırmışlardı.Ve müzelerine götürdükleri son Türkiye Kupasıydı.O maçta gol atan oyunculardan Selçuk Yula daha sonraki bir köşe yazısında maçın ne kadar önemli olduğuna söyle değinmişti; ''O zaman benim için önemli değildi ama şu anda bütün Fenerbahçeliler'i üzen bir durum olduğu için söylüyorum.Yine aynı sezon finalde Mersin İdman Yurdu'na attığım golle Türkiye Kupası'nı kaldırmıştık.Aradan 24 yıl geçti.O kupa, hala o kupa... umarım o dönemde bu kadar önemli olmayan o gol, bu sezon arkadaşlarımız tarafından unutturulacaktır...

Hem rakibimizin hemde bizim 29 senelik bir özlemimiz söz konusu.O maçın hatırası büyük.Biz uzun süren özlemimizi bu sene bitirdik ama rakibimiz için aynı şey söz konusu değil.Sanırım bu özlemleri uzun süre devam edecek gibi.Bir haftalık milli maç mesaisi ardından tekrar kaldığımız yerden devam edeceğiz.Tam olmasa bile bir yerde rövanş karşılaşması gibi görülebilir.Fenerbahçe şu anda ligin en formda takımlarından.Deplasmanda 11 maç üst üste kazanarak rekor kırdılar.Ve ligde en son geçen sezonun 16.haftasında Ankaragücü'ne mağlup oldular.24 maçtır yenilgi yüzü görmüyorlar.22 galibiyet ve 2 beraberlikle imrenilecek bir performansları var.

Alex, Stoch, Dia, Baroni, Yobo, Gökhan Gönül, Semih, Bienwenü, Zigler, Emre Belezoğlu, Selçuk Şahin, Sezer Öztürk....daha bir çok ismi sıralayabiliriz.Tek tek hepsi Türkiye Liginin üstünde oyuncular.Bizim büyük sıkıntı çektiğimiz sol kanatta, onların forma şansı vermediği Dia ve Uğur Boral var.Yine o bölgede Stoch ve Caner Erkin gibi alternatifleri var.Ve en büyük kozları Alex De Souza var.Tek başına bir takım hüvüyetinde.Her an gol yapma becerisi yüksek bir isim.Peki biz bu kadar önemli oyuncular ve takım olmuş rakibimiz karşısında ne yapabiliriz!

1982-1983 sezonunda tüm yapılan hilelere ve saha dışında oynanan oyunlara karşı onurlu bir mücadele veren Gündüz Tekin Onay'ın talebeleri gibi mücadele ederek.Asla pes etmeyerek.Terinin son damlasına kadar...Top rakipteyken iyi kapanıp kaptığımız toplarla hızlı çıkıp, kontratakla tehlikeler yaratarak.Top rakip oyuncudayken baskı yaparak ve en önemlisi sinirlerimize hakim olarak.Bir oyuncu iki kişilik oynayarak.Biz bu maçı kaybedebiliriz.Bir 10 sene sonra kimse hatırlamaz kaybettiğimizi.Fakat biz kazanırsak futbol tarihide bizi her zaman hatırlar.Nihayetinde karşımızda 24 maçtır yenilmeyen bir ekip var.Deplasmanda 11 de 11 yapmış bir dev var.Ben bir taraftar olarak inandım.Biz taraftarlar olarak inandık.Çünkü biz Kırmızı Şeytanlarız.Biz o gün yine her zamanki yerimizde tribünde olacağız.Sesimiz kısılana kadar destek vereceğiz.Artık iş futbolcularımızda.Onlarda inanırsa tarih bizi asla unutmaz....

9 Ekim 2011 Pazar

Play-off maçları öncesi rakibimiz!



''1950 Dünya Kupasına finansal sorunlar nedeniyle katılamayan,  24 Nisan  1968'de Polanya'ya, 14 Kasım 1984'de İngiltere'ye, 14 Ekim 1987'de yine İngiltere'ye 8-0 mağlup olan, 17 Haziran 1951'de, 1954 Dünya Kupası şampiyonu yenilmez batı Almanya'yı hemde kendi evinde 2-1 mağlup eden, tüm imkansızlıklara rağmen büyük bir özveri gösterip sonunda yazı-tura atışıyla İspanya'yı geride bırakıp 1954 Dünya Kupası'na katılan,  1991 Yılında Fatih Terim öncülüğünde Akdeniz Oyunları'nda final oynayan ve şampiyon olan, daha sonra aynı jenerasyonla 1996 Avrupa Şampiyonası'na katılan, o jenerasyonun son yıllarında 2002 Dünya Kupası'nda ve 2008 Avrupa Şampiyonası'nda 3.lük kazanan...''

Türkiye Futbol Federasyonu, 1992 yılında özerliğine kavuşarak özgün bir yapı haline gelmiş, futbolumuz için çok önemli bir temel atmıştır.Türk futbolu bu özerklik ile finansal açıdan ilerleme kaydetmiş olup siyasilerinde elini futboldan biraz olsun çekmesiyle rahat bir nefes almıştır.Türk Futbol Tarihide bu özerlik statüsünü kazandıktan sonra önemli başarıları sayfalarına yazmıştır.Uzun bir durgunluktan sonra Sepp Piontek döneminde yardımcılık görevini üstlenen ve  bu dönemde U21 takımıyla Akdeniz Oyunları'nda şampiyonluk yaşayan Fatih Terim'le başlayan çıkışımız bugüne kadar devam etmiştir.Ara ara istikrarsızlık gösterse de başarılarımız devam etti.Zaman zamanda Letonya, Azerbaycan, Estonya gibi takımlara tarihi zaferler kazandırdık.

Aslında bilindiği üzere Türk Futbolu Fatih Terim'le yani bir Türk Hoca'yla yükselişe geçmedi.O yükseliş zaten olacaktı.Nedenmi? 1984-1985 yılında Galatasaray yönetiminin futbol takımının başına getirdiği Jupp Derwall sayesinde.Evet bugünkü, kulüp takımı düzeyinde de, milli takım düzeyinde de başarılarımızın arkasında bir Alman yatıyor.Bugünkü uygulanan antrenman metotları, futbolcuya olan yaklaşım, zihinlerdeki mental değişim hepsi onun sayesinde kazanıldı.Derwall sadece Türk futbolunu geliştirmekle kalmadı, Türk antrenörününde vizyon sahibi olmasını sağladı.Mustafa Denizli O'nun eseriydi.Galatasaray Derwall'le başlattığı Alman ekolünü kısa bir dönem Held, sonra Feldkamp, Holman ve Safting'le devam ettirdi.Bir sezon iskoç Souness'le çalıştıktan sonra, yine çıraklık olmasa bile kalfalık dönemini bir Polonya asıllı Alman hocanın yanında geçiren Fatih Terim'le çalıştı.

Bir Alman Hoca'nın ( Derwall) yetiştirdiği Mustafa Denizli ile o zamanki adı Avrupa Kulüpler Şampiyonası olan şimdiki Şampiyonlar Liginde yarı final yaşadı.Bir başka Alman'ın yanında stajını tamamlayan Fatih Terim'le Uefa Kupasını kazandı.Yine bu büyük zaferi yaşayan kadroyla Avrupa Süper Kupası ve Şampiyonlar Liginde çeyrek final sevinci yaşadı.Galatasaray'ın kulüpler düzeyinde yakaladığı bu başarıların mimarı olan iskelet kadroyla 2002'de bir Dünya Üçüncülüğü yaşadık.Evet takımlarımızın başında bir Türk antrenör vardı ama temelimizi yine Almanlar atmıştı.Birinci Dünya Savaşına katılırken bile arkamızı Almanlara dayamıştık.Ve yine bugün Avrupa Şampiyonasına gitmenin ilk ayağı olan play-offlara katılmak için yine Almanlara ihtiyacımız var.Maalesef yine göbeğimizi onlar kesecekler.

Şampiyonlar Ligi finalinde oynayan ilk Türk olan Yıldıray'ı Almanlar yetiştirdi.Bugün A Takım kadromuzda onların yetiştirdiği 6 oyuncu yer alıyor.Ligimizde Almanya çıkışlı 100'e yakın oyuncu forma giyiyor.Çok övündüğümüz, Real Madrid'de oynuyor dediğimiz Nuri'yi, Hamit'i hatta Mesut'u bile onlar yetiştirdi.Ve bugün yine işimizin bir kısmı onlara kaldı.Almanlar futbolumuza elini atana kadar bir kaç zaferimiz dışında önemli bir gelişme yok.Önemli ama sadece bir kaç tane.Almanların futbolumuza elini attıkları 1985'ten sonraki zaferlerimize bakınca bazı şeyleri daha iyi kavrayabiliyoruz.

Bize futbolcu yetiştirdiler ve halada yetiştiriyorlar.Önümüzü açmak için rakiplerimizi yeniyorlar.Peki biz ne yapıyoruz.Bugün onların bu zaferlerinin mimarı olan Löw'ü, ülkemizde teknik adamlık yaptığı dönemde günlerce tartışıyoruz.Teknik direktör değil diyoruz.Biz her şeyi çok iyi biliyoruz ya...''Yeniköy kasabı'' lakabı taktığımız  kişi ( Del Bosque ) takımını Dünya Şampiyonu yapıyor biz uygulamaya çalıştığı 4-4-2 taktiğini tartışıyoruz, oyuncu seçimlerini kurcalıyoruz.Her maç sonunda hakem hakkında atıp tutmadığını tartışıyoruz.Adam ben hakem hakkında konuşmam dedikçe pısırığın teki hakkını bile savunmuyor diyoruz.Hatayı kendimizde aramak yerine günlük zaferlere aldanıyoruz.

Kuralar çekilip rakiplerimiz belli olduğunda, süper gruba düştük hepsi şeker gibi takımlar biz kesin birinci oluruz diye havalara giriyoruz.Ve bugün gördüğümüz üzere yine eloğluna muhtaç kalıyoruz.Almanlar yine üzerine düşeni yapacaklardır.Belçika'yı yenerek önümüzü açacaklar.Bizde bir şekilde Azerbaycan'ı yeneriz herhalde! Peki iş play-off lara kaldığında arkamızı kime dayacağız.Olası bir plaf-off eşleşmesini geçtikten sonra tüm bu sorunları unutacağız.Hele ki turnuvada yine iyi bir hava yakalarda, büyük zaferler kazanırsak ne olacak.Dediğim gibi yine tüm bu sorunlarımız gidecek.Bir sonraki şampiyonada kesin biz şampiyonuz moduna geçeceğiz.Ve bu kısır döngü sanırım hep devam edecek.Asla sorunun kaynağına inemeyeceğiz.İnmeyeceğiz.

Şimdi benim için önemli olan bu şampiyonaya katılmak değil.Buna katılamazsan diğerine katılırsın.Bu dünyanın sonu değil.Ama bir iskeletimiz, olmadan bir futbol kültürümüz olmadan, sağlam bir altyapımız olmadan, üst yapımız bir yerde çöker.Ya bugün ya da yarın.Unutmamalıyız.Günlük başarılara değil daimi başarılara ihtiyacımız var.

7 Ekim 2011 Cuma

Türkiye : 1 - Almanya : 3 Peki sonrası?

Dünkü maç öncesi yazımızda teknik analiz yapmak yerine, maçı kazanabileceğimiz  saha dışı faktörlerin lehimize olduğunu kendimizce anlatmaya çalıştık.Saha içinde ise olayı biraz fazla abartmış olmalıyız ki maç boyunca takımımızın her taç atışında ikinci bir top sahaya atıldı.Burda maksadımız sanırım oyunu durdurarak soğutmaya çalışmaktı.Milli Takımımız'ın sahaya beraberlik için çıktığı belliydi.Rakibimiz ise liderlik ve şampiyonayı garantilemiş olsa da, bize göre daha takım olmanın avantajıyla sahada futbol oynamaya çalışan ekip  görüntüsündeydi.


Maçın hemen başında güzel bir organizasyonla golü bulabilirdik ama olmadı.Pozisyon gelişim açısından gayet güzeldi fakat oyuncularımız son vuruşu bir türlü yapamadılar.Almanlar golü atana kadar bir kaç güzel pozisyonda yakaladık ama yine başaramadık.Rakibimiz ise 3 pasla toplamda 16 saniye süren bir zaman diliminde gayet güzel bir gol attı.Golü kalemizde  gördüğümüzde henüz dakikalar 35'i gösteriyordu lakin sanki golü son dakikalarda yemişiz gibi takımda ruh kalmadı.Birden bir teslimiyet haline geçtiler.İlk yarıda sağ kanat orijinli 3 oyuncumuza birde zaman zaman Arda'nın o bölgeye kaymasıyla sol kanatta sıkıntı yaşadık.Hiddink'te bunu görmüş olmalı ki ikinci yarıda Gökhan Töre'yi oyuna alarak başladı.Tabi Hiddink'i eleştirmek haddimize değil ama orta sahada oyun zekası üst düzey olan Selçuk'un oyundan alınmasını biraz garipsedim açıkçası.
İkinci yarıda yediğimiz ikinci golde, ilk golün fotokopisi gibiydi.Yine 3 pas ama bu sefer yaklaşık 27 saniye süren bir zaman dilimi ve yine sol kanattan.Golüde attı ama sanırım Hakan Balta ile o bölgede saçlarımız epey beyazlar gibi...Ağır bir oyuncu ve ileri çıktığında geri dönmede epey sıkıntılı.Her neyse isim isim eleştireceğimiz kişi sayısı çok ama gereksiz bir analiz olur.Zaten Hamit'inde maç sonundaki röportajı takım içindeki havayı anlatır cinstendi.
Peki Hiddink'in maç bitiminden sonraki yaptığı açıklamada, ''hala dümenin başındayız'' demecine ne demeli? Dinlemeyen arkadaşlar vardır onlara tavsiyem tv de falan gördükleri anda dinlemeyip kapatsınlar.En azından sinirleri gerilmez.Sonuç olarak bir Almanya maçını da geride bıraktık.Biz Türkler zoru severiz.İpler elimizde iken gider Azerbaycan'a mağlup oluruz, göbeğimizi de bizi arka bahçesi olarak gören Almanlara kestiririz.Salı günü Almanya, Belçikayı yenecektir.Bundan şüphem yok.Olası bir play-off ufukta görünüyor bizim için.Şampiyona bileti aldığımız gün ise, Almanların alaycı bir tavırla, bak yine bizim sayemizde burdasınız anektodu ile karşılaşmak oldukça acı verecektir bize ve yurt dışında yaşayan gurbetçilerimize.Allah yardımcımız olsun!

Türkiye : 1 - Almanya : 3 Yarınlar Karanlık

Dünkü maç öncesi yazımızda teknik analiz yapmak yerine, maçı kazanabileceğimiz  saha dışı faktörlerin lehimize olduğunu kendimizce anlatmaya çalıştık.Saha içinde ise olayı biraz fazla abartmış olmalıyız ki maç boyunca takımımızın her taç atışında ikinci bir top sahaya atıldı.Burda maksadımız sanırım oyunu durdurarak soğutmaya çalışmaktı.Milli Takımımız'ın sahaya beraberlik için çıktığı belliydi.Rakibimiz ise liderlik ve şampiyonayı garantilemiş olsa da, bize göre daha takım olmanın avantajıyla sahada futbol oynamaya çalışan ekip  görüntüsündeydi.


Maçın hemen başında güzel bir organizasyonla golü bulabilirdik ama olmadı.Pozisyon gelişim açısından gayet güzeldi fakat oyuncularımız son vuruşu bir türlü yapamadılar.Almanlar golü atana kadar bir kaç güzel pozisyonda yakaladık ama yine başaramadık.Rakibimiz ise 3 pasla toplamda 16 saniye süren bir zaman diliminde gayet güzel bir gol attı.Golü kalemizde  gördüğümüzde henüz dakikalar 35'i gösteriyordu lakin sanki golü son dakikalarda yemişiz gibi takımda ruh kalmadı.Birden bir teslimiyet haline geçtiler.İlk yarıda sağ kanat orijinli 3 oyuncumuza birde zaman zaman Arda'nın o bölgeye kaymasıyla sol kanatta sıkıntı yaşadık.Hiddink'te bunu görmüş olmalı ki ikinci yarıda Gökhan Töre'yi oyuna alarak başladı.Tabi Hiddink'i eleştirmek haddimize değil ama orta sahada oyun zekası üst düzey olan Selçuk'un oyundan alınmasını biraz garipsedim açıkçası.
İkinci yarıda yediğimiz ikinci golde, ilk golün fotokopisi gibiydi.Yine 3 pas ama bu sefer yaklaşık 27 saniye süren bir zaman dilimi ve yine sol kanattan.Golüde attı ama sanırım Hakan Balta ile o bölgede saçlarımız epey beyazlar gibi...Ağır bir oyuncu ve ileri çıktığında geri dönmede epey sıkıntılı.Her neyse isim isim eleştireceğimiz kişi sayısı çok ama gereksiz bir analiz olur.Zaten Hamit'inde maç sonundaki röportajı takım içindeki havayı anlatır cinstendi.
Peki Hiddink'in maç bitiminden sonraki yaptığı açıklamada, ''hala dümenin başındayız'' demecine ne demeli? Dinlemeyen arkadaşlar vardır onlara tavsiyem tv de falan gördükleri anda dinlemeyip kapatsınlar.En azından sinirleri gerilmez.Sonuç olarak bir Almanya maçını da geride bıraktık.Biz Türkler zoru severiz.İpler elimizde iken gider Azerbaycan'a mağlup oluruz, göbeğimizi de bizi arka bahçesi olarak gören Almanlara kestiririz.Salı günü Almanya, Belçikayı yenecektir.Bundan şüphem yok.Olası bir play-off ufukta görünüyor bizim için.Şampiyona bileti aldığımız gün ise, Almanların alaycı bir tavırla, bak yine bizim sayemizde burdasınız anektodu ile karşılaşmak oldukça acı verecektir bize ve yurt dışında yaşayan gurbetçilerimize.Allah yardımcımız olsun!

Almanya maçı öncesi...


Bugün Avrupa Şampiyonası Eleme Gruplarındaki en önemli maçlarımızdan birine çıkacağız.İkincilik için önemli bir avantajımız söz konusu lakin her şey henüz tam olarak netleşmedi.Takım olarak da hala net değiliz.Hemen hemen her maçta farklı takım kurgusuyla çıkmamız artık enteresan gelmiyor bana.Belkide sizlere...

Neyse bunlar sonraki tarşılacak konular ki biz asıl konumuza dönelim... Büyük takımlar önemli maçlarını sadece saha içinde oynadıkları mücadele ile kazanmazlar.Bazen saha dışı faktörler devreye girer.Biz genelde maçlarımızı saha içindeki mücadelemizle kazanmayı hedeflerdik...fakat bu sefer bu kanunu devre dışı bıraktık.Saha dışı faktör olarak ilk hamle bizdendi bu defa.Almanya maçı öncesi Ömer Toprak'ın milli takım tercihi, güzel bir basın açıklamasıyla gündeme geldi.Çok manidar bir zamanda milli takım tercihini Türkiye'den yana kullandığı haberini basında çok güzel işledik.Sonra Alman yetkililerden hemen, Erdal Keser ustamızı şikâyet etme ve kendi yetiştirdikleri Türk kökenli oyuncuları, kabaca bir deyimle (okuyuculardan özür diliyorum) ayartlamakla suçlayıp, Almanların önemli gazetelerinden Bild'e (hatta türk basınında bile bu konu haber yapıldı her nedende?) bunu haber yaptırak kamuoyu oluşturmak ve bir baskı yaratmak hamlesi geldi..Nitekim Erdal Keser'den bunu yalanlayan açıklamalar geldi.Böylece Almanların bu hamlesi tutmadı.

Almanlar daha önce kaybettikleri moral avantajını da, uygulamaya koydukları  Mesut Özil projesiyle, tekrar kazanmışlardı.Hatta bu proje İlkay Gündoğan'ında Almanya  adına tercihiyle zirve yapmışken, Ömer Toprak'ın hesaba katılmayan Türkiye tercihi ve Serdar Taşçı'nın uzun zamandır milli formaya hasret kalmasının basında geniş yer bulması ile çöküş dönemine girdi.Altıntop kardeşler, Yıldıray, Nuri, Mehmet Ekici v.s gibi oyuncuları kaybetmenin verdiği sancıyla Almanlar çok önem verdikleri hatta epey yol katettikleri proje artık alehlerine işlemeye başlamıştı ki, buna acil çözüm olarak bu hafta yine  Serdar Taşçı'nın ''Almanya'nın kazanmasını isterim.'' açıklamasını biraz çarpıtarak basında işlenmesiyle yeni bir hamle yaptılar.Bu hamlede bugün Ömer Toprak'ın artık milli formayı giymesi için bir sorun kalmamasıyla çökmüş oldu.Evet Ömer için yasal hiç bir sorunumuz kalmadı.Bütün gerekli izinleri almış bulunmaktayız.Tabi son dakikada çıkabilecek bir aksilik olmassa.

Tabi bu maçta hemen Ömer'e forma vereceklerini düşünmüyorum.Guus Hiddink, daha önce hiç oynamadığı bir defans kurgusuyla bu maça çıkıp oyunu riske atmak istemeyecektir.Her ne kadar Almanlar grup birinciliğini garantilemiş olsa da bu maça önem veriyorlar.Özelliklede saha dışı faktörlerden dolayı.Mesut'uda bu maça ayrıca motive ediyorlar.Bizi, Ülkemizi her zaman arka bahçe olarak gören Almanlara karşı bu defa üstün olan taraf biziz.Her zaman onların arkasında olmanın verdiği dezavantajı, bugün alacağımız bir galibiyetle saha dışında yaptığımız hamlelerin meyvesini vermesi için taçlandırmalıyız.İngilizlerin gelmiş geçmiş en büyük yıldızlarından Gary Lineker'in ''Futbol sahada 11 kişinin oynadığı fakat Almanların kazandığı bir oyundur.'' sözünün bu defa işlemediğini Almanlara gösterme için kazanmalıyız...

5 Ekim 2011 Çarşamba

2011-2012 Sezonu A2 Ligi Başlıyor!


A2 Futbol Ligi'nde 2011-2012 sezonu perşembe günü yapılacak maçlarla başlayacak.

Toplam 37 takımlı 4 gruptan oluşan A2 Ligi'nde bu sezon Spor Toto Süper Lig ve Bank Asya 1. Lig'de bulunan kulüplerle, başvurusu kabul edilen Ankaraspor, 01.01.1990 ile 31.12.1995 arası doğmuş profesyonel ve amatör oyuncular ile 31.12.1989 ve önceki tarihte doğmuş olan profesyonel futbolcularıyla mücadele edecek.

Ayrıca, kulüpler, A2 Ligi maçlarında futbolcu uygunluğu kriterlerine uymak şartıyla en fazla 2 yabancı futbolcu da oynatabilecek.

DÖRT BÖLGESEL GRUP
Statüsü değiştirilen A2 Ligi'nde takımlar bölgesel 4 gruba ayrıldı. Dokuz takımlı 3 grup ve 10 takımlı 1 grupta maçlar, çift devreli lig usulüne göre 18 hafta sürecek.

Ocak 2012'de tamamlanacak kademe grubu müsabakaları sonucunda, gruplarında ilk 2 sırayı alan toplam 8 takım final grubunu oluşturacak. Sıfır puandan başlayacak final grubunda maçlar, çift devreli lig usulüne göre 14 hafta sürecek.

Kademe grubu müsabakalar sonucunda, 1, 2 ve 3. gruplarda 3 ila 9., 4. grupta ise 3 ila 10. sıralar arasında yer alan takımlar, aldıkları kademe grubundaki puanlarından devam ederek çift devreli lig usulüne göre klasman grubunda yer alacak.

Final grubu ve klasman grubu müsabakalarının ardından, final grubunda ilk 4 sırayı alan takımlar bir torbada, klasman gruplarını lider tamamlayan 4 takım diğer torbada olmak üzere kura çekimi yapılacak. Bu 8 takım, A2 Ligi şampiyonu olmak için play-off maçları oynayacak. Tarafsız sahada tek maç eleme usulüne göre oynanacak çeyrek final, yarı final ve final maçları gerçekleşecek.

Bu maçlar sonucunda, kazanan takım 2011-2012 sezonu A2 Ligi Türkiye şampiyonu olacak. Yarı finalde kaybeden takımlar ise 3.'lük-4.'lük maçı oynayacak.

MAÇLAR PAZARTESİ GÜNÜ BAŞLAYACAK
Hakemleri Merkez Hakem Kurulu tarafından atanacak olan A2 Ligi'nde maçlar pazartesi günleri oynanacak ve aynı kulübün A takımının maçı olduğu gün A2 takımının maçı olmayacak.

Bu sayede kulüplerin A takım teknik sorumlu ve antrenörleri, A2 Ligi'nde oynayan futbolcuların performanslarını bizzat takip edebilme şansına sahip olabilecek.
Bu ligde maçlar da FIFA standartlarına uygun doğal çim sahalarda oynanacak.

Kulüpler, A takım kadrolarında oynatamadıkları futbolcularını bu ligde oynatarak, futbolcularının müsabaka eksiğini kapatma, tecrübe kazanmalarını sağlama ve bu futbolcuların performanslarını müsabaka ortamında değerlendirme fırsatına kavuşmuş olacak.

GRUPLAR
A2 Ligi'nde 2011-2012 sezonunda mücadele edecek takımların gruplara dağılımı şöyle:

1. Grup: Akhisar Belediyespor, Beşiktaş, Bucaspor, İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Denizlispor, Galatasaray, Göztepe, Karşıyaka, Manisaspor

2. Grup: Bursaspor, Eskişehirspor, Fenerbahçe, Gençlerbirliği, İstanbul Güngörenspor, Kartalspor, Kasımpaşa, Sakaryaspor, TKİ Tavşanlı Linyitspor

3. Grup: Ankaraspor, Boluspor, Çaykur Rizespor, Giresunspor, Kardemir Karabükspor, Orduspor, Samsunspor, Sivasspor, Trabzonspor

4. Grup: Adanaspor, Elazığspor, Gaziantep Büyükşehir Belediyespor, Gaziantepspor, Kayseri Erciyesspor, Kayserispor, Konyaspor, Medical Park Antalyaspor, Mersin İdman Yurdu, MKE Ankaragücü






Kaynak:Ligtv

Mesut Özil ve Bize düşenler....

Bizim Davrazlı Alman Mesut, dün Radikal Gazetesi'ne önemli açıklamalar yapmış.Sanırım birgün öncede babası Alman Basını'na açıklamalar yapmıştı.Baba-oğulun bu hafta maşallah çeneleri düştü gibi...Neyse bizi ilgilendiren konu Mesut'un cuma günü oynanacak Türkiye-Almanya Euro 2012 Grup Elemeleri maçı öncesi Türkiye'ye karşı  "Oynamak istemiyordum ama Alman Milli Takım yetkilileri kötü bir alışkanlık yaratabileceği endişesiyle kabul etmedi." diye biten açıklamasıdır.

Bilindiği üzere, (bu konu aslında kabak tadı verdi ama neyse...) Almanya-Türkiye hattında tercihini, doğup büyüdüğü, ekmeğini yediği, hatta kültürü kendine aşılanmaya çalışılan ülkeyi; Almanya'yı tercih etti.Çok tartışıldı yazıldı çizildi falan filan...da kardeşim demezler mi adama madem onlara karşı oynamayacaktın, madem ıslıklanmaktan korktun neden bizi tercih ettin diye...Burda bize düşen cuma günü oynanacak karşılaşma öncesinde, sonrasında hatta maçta bile en ufak bir tepkide bulunmamak.Hatta maç içerisinde Mesut'u tribünlere çağırıp alkışlamak.Bizim bu örnek davranışımız karşısında eminim Mesut'unda vijdanı hafifte olsa sızlayacaktır.Çünkü o bu açıklamaları yaparken, Türkiye'yi çok sevdiğinden değil Berlin'deki maçta olduğu gibi ıslıklanmak ve küfürlü tepkilerden çekindiği için yaptı.Unutmamalıyız.Ve tercihine saygı duymalıyız...

Abdullah Ercan & Tolunay Kafkas




Kaynak:Four Four TwoTR

3 Ekim 2011 Pazartesi

Kayserispor-Mersin İdman Yurdu maç analizi

Güzel ama tribünleri boş bir stad, sadece kale arkasında kümelenmiş az sayıda ateşli bir taraftar grubu, geriye kalan maça sadece çekirdek ve sucuk ekmek yemek için gelen Kayserispor taraftarı, sahada biraz olsun düzeltilmiş zemin, bir tarafta en yaşlısı 29 yaşında ligin en genç ekibi, bir tarafta en genci 23 yaşında ligin en yaşlı takımı.

Rakibimiz, Hasan Ali & Amrabat ikilisi dışında sahaya bir şey yansıtamadı.Bütün maç boyunca gol organizasyonlarını bu ikiliden bekledi.Tabi onlarda bu beklentinin hakkını fazlasıyla verdi.Özellikle Hasan Ali sol bek kıtlığı çeken ülke futbolumuza iyi bir alternatif olabilir.Devamlılığı ve kondisyonu muhteşem.Oyununu biraz daha geliştirdiği taktirde transferin gözde isimi olabilir.Amrabat ise fazla söze gerek olmayan tam bir top cambazı.

Bizim takıma gelecek olursak 29 senelik lig hasreti, 16 yeni transfer, baştan aşağı yenilenmiş bir kadro, ateşli bir taraftar grubu ( her deplasmana en az 1000 kişi gidiyor), 5 haftada 3 galibiyet 1 beraberlik, puan cetvelinde  4. sıra, Hakan, Joseph, Zurita, Nduka ve Nobre üzerinde kurulmak istenen bir takım iskeleti, mücadeleci futbol anlayışı ve tüm spor otoritesini şarşırtan bir lig performansı, zaman zaman oynadığımız ürkek futbol.




Yukarıdaki fotoğraf dünkü maçın özeti gibi aslında.O kareye birde Nobre ve Kayseri kalecisi Navarro girmiş olsa tamam olurdu aslında.Amrabat maç boyunca oyunu forse etti.İlhan'da onu savunmakta çok zorlandı.51. dakikada da oyundan atıldı.Bir ara 3 kişi bile Amrabat'a karşı savunma yaptı.Eğerki yediğimiz gole erken bir karşılık veremeseydik işimiz bir hayli zorlaşırdı.Hemen ardı sıra gelen kırmızı kart ve ikinci golle maçıda koparabilirdik ama olmadı.Burda Nurullah Sağlam'ın skor avantajını elde edince uyguladığı çok ilkel olan geriye yaslanıp kontra atakla golü aramak taktiğide etkiliydi.Belki 11'e 11'ken doğru kabul edilebilir ama rakip eksikkende bunu uygulamak çok basit bir düşüncedir bana göre.

Doğru zamanda atılan bir gol ve skor avantajıyla girilen bir devre arası.Rakibiniz hem eksik, hem de lige iyi bir başlangıç yapamamanın etkisiyle üzerinde baskı olan bir takım konumunda.Ama biz ikinci yarıya ürkek başlıyoruz.Rakibin üzerimize gelmesini ve kapılan bir topla kontra atak düşüncesindeyiz.Bu sebepten ötürü Zurita her geçen hafta defansımızın içine biraz daha sıkışıyor.Maç boyunca saysak 10 defa rakip alana geçmiyordur.Oysaki oyun zekası yüksek bir oyuncu ve ikinci yarıda Amoah'a attığı ara paslada bunu bir kez daha gösterdi.Sağlam oyun içine Zurita'dan ofansif olarak daha fazla faydalanmalı. 

Hergeçen hafta takım olma yolunda iyi sinyaller veriyoruz.İbrahim Kaş ve Nobre beklediğimin üzerinde performans sergiliyorlar.Oyunda fazla görünmeyen Ben Yahia, kaptığı toplarla rakiplerin ataklarını iyi kesiyor.Zaman zaman ileri çıkışlarında da etkili oluyor.Takım arkadaşlarına biraz daha alıştığı taktirde daha başarılı olacak.Joseph ve Nduka bu takımın geleceğidir diyoruz.Onlarda her geçen hafta daha iyiye gidiyorlar.Mustafa Keçeli şu anda hala idare eder konumunda.Gerçekten tecrübesini iyi kullanıyor ve sahaya olumlu yansıtıyor.Defansif yöndeki performansı olumlu lakin hucumda biraz daha etkili olmalı.Nobre'ye atılan ortaları sadece Nduka yapmamalı.Bu yönde biraz daha fazla insiyatif almalı.Dün akşam çok beğenmesemde Erhan Güven'i aradı gözlerim.İlhan Özbay hucumda iyi lakin defansif olarak, karşısındaki oyuncu hızlı ve teknik olursa çok zorlanıyor.Moritz ise bana göre takımın ekstrası durumunda.Gaziantep maçında attığı penaltı ve dün kaptığı topla kaleciyi oyundan attırması dışında takıma hiçbirşey vermedi.

Takımda hala sol açık sıkıntısı göze çarpıyor.O bölgede sol ayak orjinli bir kanat oyuncusuna  ihtiyaç var.Mevcut kadro ile o bölge idare bile etmiyor.Uzun lig maratonunda büyük dezavantaj.Biraz fantezi olacak ama stoperde Çağdaş'ı kullanıp o bölgede Joseph denenebilir.Geçen sezon başında Yüksel Hoca zaman zaman Joseph'i sol açıkta kullanmıştı.Belki top sürmede sıkıntılı bir oyuncu ama güçlü fiziği ve tekniğiyle o bölgede çok sırıtmaz gibi.Şuanda sol kanata acil çözüm şart!En uç noktada ise çok başarılı olduğumuz bir gerçek.Nobre inanılmaz bir performans sergiliyor.Dünkü attığı ikinci gol jeneriklere girecek cinstendi.Plaj futbolunda daha çok gördüğümüz bir teknikle gölü attı.Önceden çalışılmamış ve o anda üretilmiş bir düşünce.

Ve son olarak, Nurullah Hoca lige verilecek bir haftalık arada oynadığımız maçları tekrar analiz etmeli.Sağlam'a güveniz tam, bu bütçeyle bu takım onun eseri lakin maçlarda yapacağı hamlelerde son zamanlarda biraz gecikiyor gibi.Dünkü maçta ikinci yarı başlarken yapacağı bir değişiklikle maçı erken koparabilirdik.Bunun gibi somut örnekler çoğlamadan Sğlam, biraz daha dikkatli olmalı.Önümüzdeki hafta Milli maç haftası.Hemen sonrasında oynayacağımız Fenerbahçe ve Beşiktaş maçları var.İyi mücadele ve alıcağımız puanlarla geçici gibi görüne ligdeki üst sıra konumumuzu sağlamlaştırabiliriz.Burda takıma ve taraftarımıza çok iş düşüyor.Herkes üzerinde düşeni eksiksiz yapmalı.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Kırmızı Şeytanlar Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger