23 Aralık 2011 Cuma

Olası Transferler : Spas Delev

 

Bulgar ofansif orta saha ve kanat oyuncusu Spas Delev, sezon başında ismi takımımızla anılmıştı.Hatta transferin son günü kadromuza kattığımıza dair haberleri sızdı basına ama transferin aslı çıkmamıştı.Nurullah Hocamızda gündemimizde ama maliyeti biraz yüksek diyerek transferin zor olduğunu belirtmişti.İsmini ilk duyduğumuzda tatlı bir heyecan oluşmuştu bizlerde ama transferi olmayınca yerini burukluğa bırakmıştı.Geçen zaman zarfı içerisinde hem takımımızın gösterdiği performans hemde transferi oluşturacak şartların olumlu yönde gelişmesi bizlere tekrar Spas Delev, ''Kırmızı Şeytan'' olurmu dedirtmeye başladı.Delev, hücum gücü yüksek, driplingli, birebirde adam eksilten, oyununun akışını değiştirebilen ve her iki kanatta da oynayabilen bir futbolcu.Gaziantepspor'lu Popov tarzı bir oyuncu da diyebileceğimiz bir isim ama zaman zaman devamlılığını yitiren bir yapısı var.Golden çok attırmayı seven ve topla fazla haşır neşir olan, taraftarın sevgilisi olacak bir isim.Bu sezon takımıyla ligde çıktığı 13 resmi maçta 1056 dakika süre alan Delev 3 gol ve 4 asistlik bir performans sergiledi.Ayrıca 2 defada Avrupa Ligi Elemelerinde forma giyme şansı yakaladı ama gol atma başarısı gösteremedi.Takımı CSKA Sofya ile 2014 yılına kadar sözleşmesi bulunan Delev için 1 Milyon ile 1,6 Milyon Euro bonservis bedeli öngörülüyor.22 yaşında ve çok potansiyelli bir oyuncu olan Delev'in tek talibi biz değiliz elbette.Yabancı transferlerinde genelde isabetli olan Gaziantepspor'da 2 sezondur Delev'i takip eden takımlardan.İngiltere Premier Lig ve Championship takımlarının da gözdesi olan Delev için son zamanlarda Bundesliga takımlarıda seferber olmuş durumda.

Tam adı Kaplıcalar Borislavov Delev
Doğum tarihi 22 Eylül 1989 (yaş 22)
Doğum yeri Klyuch , Bulgaristan
Yükseklik 1.69 m (5 ft 6 in 1 / 2)
Mevkii İleri / Winger 

20 Aralık 2011 Salı

Gerçekten Yok Böyle Gol!

Neşeli Bir Antreman


Antreman bittikten sonra, Kaptan Zurita, Moritz ve Nobre kendi aralarında top çeviriyorlar.Bir süre sonra kalecilerimiz Sehic ve Cengiz Biçer onlara katılıyor.İzlerken top tekniklerine hayran kalacağımız kalecilerimiz gerçekten dikkat çekiyor ama bu güzel gösteriyi Kaptan olağan üstü bir hareketle bitiriyor.







Kaynak:mersinidmanyurdu.org

18 Aralık 2011 Pazar

Karabükspor : 3 - M.İ.Yurdu : 5

16 Aralık 2011 Cuma

Mervan Gitti Gidiyor!

Bu sezon ki çıkışıyla bir çok takımın dikkatini çeken Türk asıllı İsveçli futbolcu Mervan Çelik ada yolcusu gibi.Kendisini daha önce bir çok maçta takip eden Fulham dışında bir diğer Londra temsilci West Ham United'ta Mervan için girişimlere başladı.Olayı Mervan'ın menajeri Hasan Çetinkaya'da doğrularken, İngiliz medyasına, iki Londra kulübününde Mervan'a resmi teklifte bulunduklarını bildirmiş.“Mervan kendisini gerçekten isteyen ve gelişimini sürdürebileceği bir takımda forma giymek istiyor. Acele karar vermemek önemli” diye konuşan Çetinkaya, bir çok kulüpten teklif aldıklarını ama en ciddi teklifin İngilizlerden geldiğini de üstüne basarak belirtmiş.Sezon başında Galatasaray ve Trabzonspor'unda istediği oyuncunun sözleşme bitiş tarihine ise sadece 14 gün kaldı.Şuan ki piyasa değeri 2 milyon euroya yaklaşan ve henüz 21 yaşında olan bu genç yeteneği az bir ihtimalde olsa Türkiye'de görmeyi gönlümüz istiyor ama biraz da zor bir ihtimal gibi duruyor.Umarız takımlarımız ellerini çabuk tutarda böyle yıldız adayı bir futbolcu ellere yar olmaz.

15 Aralık 2011 Perşembe

El Clasico & Barcelona Sendromu

Kimilerine göre taktik dehası, kimilerine göre kibir abidesi.Bana sorarsanız, futbol zekası üst düzey olan ama egosu ve kibri her şeyin önüne geçen bir kişiliktir Jose Mourinho.Az zamanda çok iş başarmıştır.Premier Lig, Seria A ve Portekiz Ligi şampiyonlukları vardır kariyerinde.UEFA Kupası ve iki farklı takımla Ş.Ligini kazanmıştır.Taktik dehasıdır, yenilmeyi hazmedemeyen bir futbol ustasıdır.Katalanlara göre ise sadece tercümandır.Belki de bu yüzden Barcelona maçlarına iki kat daha hırsla çalışır Jose.Belki de kendisini küçümsemelerinden dolayı Barcelona maçlarına daha fazla bilenir.Tribünlerden ''Tercüman'' diye hitap eden Katalanlara inat kazandığında çocuklar gibi sevinmesi belki bu yüzdendir.Ama ne olursa olsun Barca'yı O bile durduramamıştır.

Geçtiğimiz hafta El Clasico haftasıydı.Bir Real-Barca kapışması daha geride kaldı.El Clasico'dan sanki Clasico'ya bir geçiş oldu son zamanlarda.Sürekli Barca'nın kazanması artık bir geleneğe dönüştü.Asıl ilginç olanı ise, Barca'ya karşı olan kinini her fırsatta kusan Mourinho'nun maç sonu toplantısında gayet sakin ve serinkanlı olmasıydı.Hakeme çatmadı, rakiplerine çatmadı.Sanki, Levante'ye, Real Betis'e ya da Osasuna'ya kaybetmiş gibi bir duruşu vardı basın mensuplarının karşısında.Herkes şaşırtan bu duruşu sergileyen Mourinho'muydu gerçekten.O kibirli adam gitmiş, yerine ise bazı gerçekleri daha iyi kavramış bir Mourinho gelmişti.Fazla belli etmese de Barcelona Felsefesi O'nun bile dengesini bozmuştu.Bir El Clasico daha hezimetle sonuçlanmıştı.Ve yine başaramadı kibirli insan Jose Mourinho.

La Liga'da son 15 şampiyonluğun 12'sinde Real ve Barca'nın olması ve son senelerde lig şampiyonu olacak takımı bu ikilinin kendi aralarında oynadıkları maçların belirlemesi iki tarafıda gerginleştiren faktörlerin başında geliyordu.Tabi bu faktörlere birde Jose Mourinho'nun Barca'ya sataşmaları ve kibirinide eklemek gerek.Hal böyle olunca maçlarda gergin bir atmosferde geçiyordu.Öyleki bu gerginlik iki tarafada olumsuz yansıyor hemen her maçta kırmızı kartlar çıkıyor ve çok şaşırtıcı demeçlere rastlıyorduk.Lakin bu maç diğerlerinden faklı oldu.Nasıl ki Jose Mourinho çok serinkanlı bir duruş sergilediyse, Pep'de O'na karşılık verircesine maçta Real'in çok iyi oynadığını ve kazanmalarının çok büyük bir başarı olduğunu dile getirdi.

İki teknik adamda son derece mütevazı bir şekilde maçı değerlendirdi.Oysaki Real hem maça iyi başladı hemde golü erken buldu.Barca'da erken gelen golden sonra 3'lü savunmaya dönerek kanatları iyi kullanan Real Madrid'e maçı kazanma fırsatını fazlasıyla verdi.Real Madrid için büyük bir fırsat doğmuştu.Kazansalar belkide psikolojik üstünlük onlara geçecekti ama olmadı.Bu seferde Katalanlar kazandı.Barca'nın usta ayakları ve Real Madrid'in kaybetme psikolojisine erken bürünmesi, bir El Clasico'nun daha Katalanların lehine sonuçlanmasına yol açtı.Real Madrid'in dünyanın parasını harcamasına rağmen Barcelona'ya karşı her sene kaybetme modası bu maçta da devam etti.Madrid'in General Franco zamanında Katalanlara karşı sağladığı üstünlük her geçen sene eriyip gidiyor.

Real Madrid'in, geçen seneki 7 El Clasico'dan sadece 1 tanesini kazanması ve bu sene kazanabilecekleri bir maçı kaybetmeleri gerçekten düşündürücü.Peki ya biz futbol severler...El Clasico sonrası görüştüğüm tüm arkadaşlardan aynı şeyi duymak banada düşündürücü geldi.Futbol severlerin çoğu, artık Barcelona maçlarını izlerken keyif almadıklarını dile getiriyor.Evet hemen her maçta bol gol atan, (5-6 gol atan) futbolda O'nu tarif edecek bir kelime bulamayıp uzaydan geldiği ortaya atılan Messi'li Barcelona, artık izleyenleri sıkan bir takım olma yolunda. Hemen hemen her futbol dergisinde, Barcelona'yı nasıl durdurabiliriz makaleleri okumaya başladık.Hatta dahada ileri gidip bu dünyadan olmadıklarını uzaylı olduklarını konuşur olduk.Önceleri total futbol oynadıkları ve defansif sıkıcı futbol anlayışını benimsemedikleri için övdüğümüz Barcelona, bugün bol gol atıp hemen her maçı rahat bir şekilde kazandığı için sevimsiz görünmeye başladı bizlere, yada bazı futbol severlere.

Bir dönem sahadaki müthiş performanslarından dolayı iple çekilen Barca-Real maçları bile eskisi kadar heyecan vermez oldu.Hemde tv de ücretsiz izlediğimiz halde.Ben bile sahadaki oyundan çok, maç sonundaki röportajları merak eder oldum.Bir Messi-Ronaldo kapışmasını çokta umursamaz oldum.Mesela maçtan sonrada Mourinho'dan çok farklı açıklamalar beklerken O'nda bile bir umutsuzluk vardı.Yüzündeki endişe Barcelona'nın önlenemez yükselişini işaret eder gibiydi.İçindeki kazanma hırsı gitmiş, yerine yenildiğimiz takım şu anda dünyanın en iyi takımıdır ifadesi yerleşmiş gibiydi.Four Four Two Kasım sayısında Barcelona'nın nasıl durdurulacağı hakkında 10 tane farklı spor adamının görüşünü almışlardı.Dikkatimi fazlasıyla çekmesi 10 farklı spor adamının 10 farklı görüş bildirmesi.Kimisi kaleci, kimisi teknik direktör, kimisi yorumcu, kimisi defans oyuncusu filan.Bu soru 20 farklı kişiye sorulmuş olsa idi eminim ki yine 20 farklı cevap alınabilirdi.Düşünebiliyor musunuz , bir takım ve ona karşı nasıl galip gelinebilir diye 20 farklı görüş bildiren spor adamı.Aslında bu bile bize bir çok şeyi anlatıyor.
Peki sadece biz miyiz endişelenen.İspanya Futbol Federasyonu'da en az bizim kadar endişeli.Şuanda La Liga Barca, Madrid ve diğerleri şeklini almış durumda.Hem de korkutucu boyutlarda.Tabi Real Madrid oyun felsefesi ile daha Barca'yı yakalayamadı ama maddi imkanlarından dolayı şu anda sadece enselerinde ufak bir korku hissettirmekteler.Federasyon yetkilileride buna bir nevi çare aramakta.Mesela naklen yayınlar için havuz sistemini düşünüyorlar.Naklen yayın pastasından diğer kulüplerinde daha fazla faydalanıp ekonomik olarak güçlenmelerini düşünüyorlar.Bir çoğu borç içinde yüzen La Liga kulüplerinin şu andaki ekonomik durumları pek iç açıcı değil.Arap sermayesi el atmaz ise bir çoğu iflas edebilir.Futbol olarak zaten Barca bir çoğunu 5-6 hatta 7-8 leyip iflasa doğru bir hayli sürüklemiş durumda.Yani şu anda İspanya Ligi'nde Real Madrid dışında rakipleri yok gibi.Son zamanlarda alınan sonuçlara bakınca Real Madrid'de Barcelona'ya karşı çok rakip sayılmaz duruma doğru ilerlemekte.Avrupa'ya baktığımızda ise Barca'ya karşı en güçlü rakip olacak olan takım M.United gibi duruyor ama son iki Ş.Ligi Finali'ni dikkate aldığımızda, burda da kafalarda bir soru işareti oluşuyor.
Futbol Tarihi'ne baktığımızda, kimi zaman West gibi, Puskas gibi, Cruyf gibi, Eusebio gibi, Cantona gibi, Baggio gibi, Hugo Sanchez gibi, Alfredo di Stéfano gibi, Escudero gibi bireysel yetenekli futbolcularla, kimi zamanda diktatör kralların oyunlarıyla bir çok takım senelerce başarılar elde etmiş.Günümüz futbolunda ise Barcelona hegomanyasını, bireysel yetenek ya da diktatör kralların oyunlarıyla açıklayabilmemiz çok komik olur gibi.Mesela İbrahimovicMasia kapanmadığı sürece ki kapanmaz, o zaman uzun bir süre bu temelleri sağlam başarı hikayesini tartışır dururuz.Yada uzaylı hikayeleriyle kendimize yeni bir bakış açısı aramak zorunda kalırız.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Geciken Transfer & Mutlu Son : Tonia Tisdell

Nihayet beklenen açıklama Nurullah Sağlam'dan geldi.Henüz resmileşmese de Tonia Tisdell ligin ikinci yarısından itibaren takımımızda forma giyecek.Sezon başında da anlaşmıştık ama son anda çıkan pürüzlerden dolayı takıma kazandıramamıştık Tisdell'i.Bu defa kesin gibi.Geçtiğimiz sezon Bank Asya 1.Lig'in ikinci devresinde takımımıza katılmış ve kısa sürede taraftarın sevgilisi haline gelmişti.Oynadığı futbolla dikkatleri üzerine çekince takımı Ankaragücü O'nu tekrar kiralamayıp kadroda tutma kararı almıştı.Süper Lig'dede kendisine yakışır bir performans sergileyen Liberya'lı bir çok transfer teklifi olmasına rağmen kalbinin sesini dinledi.Mersin'i ve Kırmızı Şeytanlar'ı çok sevdiğini ve üçlü tantuniyi çok özlediğini her fırsatta dile getiren Tisdell'de nihayet mutlu sona ulaştık.Kendisine tekrardan, ''Evine Hoş Geldin'' diyoruz.

Cavenaghi Resitali

13 Aralık 2011 Salı

Fransada Yılın Futbolcusu : Karim Benzema

Fransızların ünlü, ''France Football'' dergisi yılın futbolcusu ödülüne Karim Benzama'yı layık görmüş.Kendisine müslüman olmasından dolayı ayrı bir sempatim vardır.Zidane'den sonra bu ödülü alan ikinci Cezayir'li oldu sanırım.Umarım önümüzdeki sezonda bu ödüle bir başka müslüman futbolcu olan Samir Nasri'yi layık görürler.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Olcay Şahan'dan Jeneriklik Gol



Aslında bu güzel gole blogda dün yer verecektim ama hafta başı olması ve işlerimin yoğunluğundan dolayı zaman ayıramadım.Bugün bir kaç blogda ve sitede bu güzel golü görünce yayına vermekten vazgeçer gibi oldum ama yinede golün Kaiserslautern'e getirdiği 1 puanın önemini ve golü atan oyuncunun Almanya'da yaşayan bir gurbetçi olduğunu düşünce sizlerle paylaşmak istedim.Estetik açısından harika bir gol aslında.Yabancı basın, eminim bu gole jeneriklerinde bol bol yer verecektir.Olcay Şahan'ı bir kez daha kutluyoruz ve gollerinin devamını diliyoruz

11 Aralık 2011 Pazar

M.İ.Yurdu : 1 - Samsunspor : 0 /// Gelenek Devam Ediyor


Günümüzde Ajax ve Napoli takımları dışında,diğer takımların çok fazla kullanmadığı 3-4-3 sisteminin temsilcilerinden Petkovic, herkes gibi benide şaşırtmaya devam ediyor.Maça 4-4-2 ile başladılar, ilerleyen dakikalarda 4-3-3 'e döndüler, ikinci devre 3-5-2 ile başladılar, maçın kalan bölümünü ise çözemediğim bir sistemle bitirdiler.Hal böyle olunca ortaya da ne oynadığını bilemeyen bir takım çıkıyor.Sezon başında Süper Lig'e çıkan takımlardan sadece Samsunspor teknik ekibini değiştirmişti.Orduspor ve Mersin İ.Yurdu, mevcut teknik kadrosuyla yola devam ettiler.Belki henüz erken bir tespit ama puan cetvelide bazı şeyleri çok net anlatıyor.Samsunspor, ligin ikinci yarısında bir galibiyet serisi yakalayamazsa işleri gerçekten çok zor.Her geçen hafta moral motivasyon açısından geriye gidiyorlar.Kadrolarına baktığımızda gerçekten iyi oyuncuları var ama maalesef çokta hakkını veremiyorlar.

Mersin İdman Yurdu'nda ise her hafta artık klasikleşen kırmızı kart hastalığı bu haftada devam etti.Takımın en iyilerinden Nobre, 90.dakikada sorumsuzca gördüğü kırmızı kartla sanırım ilk yarıyı kapattı.Yaklaşan noel öncesi hiç gereği olmayan tamamen düşündürücü(!) bir kırmızı karttı açıkçası.Boum ve M.Keçeli'nin yokluğu Nurullah Sağlam'ı farklı varyasyonlara itti.Altyapımızdan yetişen ve kariyeri boyunca orta sahanın ortasında görev yapan Nurullah Kaya'yı bu maçta sol bek oynattı.Sezon öncesi kamplarda bunu deneyen ama çokta verim alamayan Sağlam, geçen sezonda çok önemli olan G.Belediye deplasmanında Nurullah Kaya'yı 3-5-2 sisteminin sol açığında oynatmıştı.Farklı pozisyonlarda oynamaya alışması gereken Nurullah Kaya dün sol bekte çokta sırıtmadı.İleri çıkışları ve defansif özellikleri maçta idare etti.En azından Mustafa Keçeli nerede diye homurdanan taraftar olmadı.

Mersin İdman Yurdu'na gelmeden önce Hollanda Ligi Eredivisie'de 4 maçta 360 dakika oynayan ve 1 gol atan Amoah, 15. haftası geride kalan ligimizde sadece 128 dakika sahada kalabildi.Artık kendisinden umudumuzu kestik.Haftaya Nobre'nin yokluğunda O'nu sahada göreceğimizi düşünmüyoruz nedense!Nurullah Sağlam, önceleri Amoah'la ilgili, neden oynamıyor sorularına, ''Hazır değil'' diye cevap veriyordu.Sanırım son zamanlarda Sağlam'a artık Amoah neden oynamıyor diye sorulmuyor!

Tribünlerde ise eski bir dost vardı.Maçtan önce kendisine sevgi gösterisinde bulunan ''Kırmızı Şeytanlar''ı oturduğu tribünden selamlayan Tisdell, son günlerde çıkan transfer haberlerini doğrular gibiydi.Maçı cezalı Joseph Boum'la izledi.Cumartesi günü oynayacağımız Karabük maçında cezalı olan Nobre'nin yanında da eski Beşiktaşlı Bobo'yu görürsek şaşırmayalım.Nede olsa Türk Futbolu her şeye gebedir...

8 Aralık 2011 Perşembe

İ.B.Belediyespor : 0 - M.İ. Yurdu : 0


Hangisi Gerçek Kazım!

Tarih 26 Ekim 2009 
Stad Şükrü Saraçoğlu
Fenerbahçe:3-Galatasaray:1
8 forma numaralı Kazım Kazım'a dikkat;
O dönemde Fenerbahçe forması giyiyordu Kazım Kazım.Her golden sonra, golü atan oyunculardan daha çok sevinmesi dikkat çekici...Bileğini kesseniz kanı sarı-lacivert akacak kadar Fenerbahçeli.


Tarih 7 Aralık 2011
Stad Türk Telekom Arena
Galatasaray:3-Fenerbahçe:1
80 numaralı Kazım Kazım'a dikkat;

Bu iki karşılaşma arasında iki sene var.Kazım Kazım'ı böyle 360 derece tersine çeviren duygu nasıl bir duygudur merak ediyorum.İşte futbolun bu yönünü sevmiyorum.Şimdi Kazım Kazım'ın bileğini kessek kanı sarı-kırmızı akarmı dersiniz.Yorumu size bırakıyorum...

Galatasaray:3-Fenerbahçe:1 /// Kazanan & Kaybeden

''Dünya Derbisi'' adını verdiğimiz ama dünya basının pek ilgi göstermediği, kendi kendimize gelin güvey olduğumuz Galatasaray-Fenerbahçe maçı için tek kelime yetiyor gibi; ''Galatasaray kazanmadı, Aykut Kocaman yani Fenerbahçe kaybetti.''Neden mi? Kocaman, 4-3-3 sistemini şu anda en iyi uygulayan ekiplerden Barcelona'ya özenip fantezi yapmasa bugün daha farklı şeyler konuşuyor olacaktık.Belki isteği, arzusu, coşkusu ve taraftarıyla bütünleşen Galatasaray yine iyi bir oyunla maçı kazanacaktı ama sahada ''futbol terimiyle'' ezilen bir Fenerbahçe görmeyecektik.Biraz daha akıllı oynasa Galatasaray 6-7 gol atardı diyemeyecektik ya da Galatasaray tarihi farkı bulabilirdi diye geyik yapmayacaktık.

Aykut Hoca belli ki maça bir sürpriz yaparak başlamak istemiş.Belki de dediğim gibi Barca'dan esinlenmiş ve sahaya öyle bir kurguyla çıkmak istemiş.Belki de tek başına kahraman olmayı arzulamış.Belkide maçtan sonra sadece kendisinin konuşulmasını istemiş.Belkide maçtan sonra rakibinin bu kadar etkili bir oyunla kazanacağını düşünememiş.Belkiler bir yana Aykut Hoca dün ne düşündü tam olarak bilmiyorum ama gerçekten derbiye, Bilica kadar damgasını vurdu.Sahaya sürdüğü kadroda tıpkı Barcelona'daki gibi 3 merkez orta saha oyuncusu vardı.Emre, Baroni ve Selçuk.Selçuk işin savunma yönünü Baroni kesici rolünü, Emre'de Xavi rolündeydi.Kanatlarda Bienvenu, Villa görevini, Caner İniesta görevini, ilerde de Alex  Messi görevini üstlenmişti.Düşünce pratikte güzeldi ama uygulamada Barcelona'lı oyuncuların kat kat kalite üstünlükleri düşünülememişti.Hal böyle olunca devre Fenerbahçe lehine ''sıfır'' kaleyi bulan şut ve ''sıfır'' pozisyonla bitti.Öyleki zaman zaman Muslera ısınmak için kendi kendine hareketler yapmak zorunda kaldı.

İkinci yarıda ise Aykut Hoca, Barca fantezisinden vazgeçti ama bu seferde Melo'nun golü geldi.Bu golle zaten az olan umutlar tamamiyle tükendi.Fenerbahçe rakibine göre çok daha oturmuş ve sistemi belli olan bir takımdı ama bu avantajını kullanamadı.Ayrıca sahada da çok istekli, arzulu ve coşkulu bir Galatasaray vardı.52 bin seyircisiyle adeta bütünleşti.Biraz daha dikkatli olsalar belkide lehine yeni bir 6-0 dalgası başlatabilirdi ama olmadı.Biraz beceriksizlik, birazda şansızlık bunu engelledi.Ligimizde 4-2-3-1 sistemini en iyi uygulayan ekip olan Fenerbahçe, maalesef  farklı fantezilere kurban gitti.Maça 4-2-3-1 sistemiyle ve doğru oyuncu tercihleriyle başlasalar sonuç çok farklı olurdu.Neticede Galatasaray uzun zamandır böyle coşkulu bir oyunla maç kazanamamıştı.Gerçekten dün çok iyi oynadılar.Maçın hakkını verdiler.İlk 10 dakikada maçı alacaklarını resmen ilan ettiler.Biraz daha dikkatli olsalar bugün tarihi farkı konuşuyor olacaktık.Ellerine gelen fırsatı belkide kaçırdılar.Sonuçta 3-1 de net bir skor ama ezeli rakibini böyle güçsüz yakanmışken bu fırsatı kullanmaları gerekirdi.Aynı fırsat Fenerbahçe'ye gelmiş olsa sonuç daha farklı olabilirdi.

 En başta söylemiş olduğum, Galatasaray kazanmadı sözünü söylerken amacım Galatasaray'ın hakkını yemek değildi elbette.Bir yerde Aykut Kocaman'ın hatası Galatasaray'ın ekmeğine yağ sürmüştü ama maçı gerçekten çok üstün oynayarak kazandılar.Bu maçın önemi büyüktü ve kazanan rakibine moral açısından bir çelme atacaktı.Bu çelmeyi güzel ve sükseli bir oyunla Galatasaray atmış oldu.Kazananı her zaman tebrik etmek görevimizdir.Fatih Terim ve Galatasaray Camiasını galibiyetten dolayı tekrar kutluyoruz.

4 Aralık 2011 Pazar

M.İ. Yurdu : 0 - Manisaspor : 0 / Takım Revirde

Yaşasaydı eğer, eminim ki dünkü maçta çok gururlanacağı bir tablo ile karşı karşıya kalacaktı.Bir dönem beraber çalıştığı iki teknik adamın başarıları O'na ayrı bir mutluluk yaşatacaktı.Bir tarafta doğduğu şehrin takımı Mersin İdman Yurdu, bir tarafta ilk göz ağrısı ve ailesinin yaşadığı şehrin takımı Manisaspor.Mekanın cennet olsun Tevfik Hocam, seni bir kez daha saygıyla anıyoruz.

Dün Mersin'de, ligimizin bu sezon iyi bir performans sergileyen iki takımı karşı karşıya geldi.Manisaspor, sezon başında teknik adam değişikliğine gitmiş olsa da geçen sezon ki yakaladığı istikrarı devam ettiriyor.Kemal Hoca ile takımın kimyası tutmuş.Oyuncularda gerçekten hocalarının tercihine, sahadaki mücadeleleri ile karşılık veriyorlar.Kalecilerinden forvetlerine kadar, tam bir takım olmuş görünüyorlar.Ligimizdeki puan tablosuna baktığımızda da ortadaki başarıyı görebiliyoruz.Özellikle yaşının ilerlemesine rağmen Murat Erdoğan, tam bir orkestra şefi gibi takımını yönetiyor.Dünde sırtında forma numarasını taşıdığı şehrinin (Mersin) takımına karşı çok iyi bir oyun çıkardı.Kendisine başarılarının devamını diliyoruz.

Lige kadro darlığı içerisinde başlayan takımımızda ise, geçtiğimiz günlerde çok fazla forma şansı bulamasalar da teknik ekibe olan muhalefetlerinden dolayı, Fatih Şen ve Mehmet Polat takımdan gönderilmişlerdi.Geçen sezon ki şampiyonlukta büyük emeği bulunan ve takımın kaptanları olan bu iki oyuncunun gönderiliş şekli çok ''şık'' olmadı ama takıma zararımız olmasın diye üstüne gitmemeyi tercih ettik.Dünkü maçta da Erman Özgür ve Mustafa Keçeli sakatlandı.Ayrıca Çağdaş Atan'da kırmızı kart gördü.Maçın son dakikalarında da İbrahim Kaş'ta arka adalesini tutarak oynadı.Perşembe günü deplasmanda oynacağımız İBB maçında sıkıntı yaşayacağımızı düşünüyorum.

Dünkü maçta yaptığımız üç değişiklikte, sakatlıklardan dolayı mecburi olunca oyun formatımız değişmek zorunda kaldı.Özellikle Çağdaş atıldıktan sonra solbeke geçen Boum'u yerine oynayan Erhan Güven, Kamerun'luyu fazlasıyla arattı.Manisaspor, Boum solbeke geçtikten sonra göbekten geliştirdikleri ataklarla kalemizde son derece etkili oldu.Her zaman performansını beğendiğim Sehic ve bazende şansımızın yardımıyla kalemizde golü görmedik.Manisaspor'da son vuruşlarda genelde başarısız seçimler yapınca, ortaya beraberlik sonucu çıktı.Aslında ilk yarıda biz, daha baskın oynayan taraftık.Çok net fırsatlar yakalamamıza rağmen, bizimde son vuruşlardaki tercihimiz kötüydü.

Sezon başında bir çok spor otoritesi tarafından düşme adayları içerisinde gösterilen takımımız, 13 haftası geride kalan ligimizde 19 puanla 8. sırada kendine yer bulurken, rakip Manisaspor'da oynadıkları güzel futbolla otoriteleri şaşırtmıştı.Spor severleri son derece şaşırtan bu iki takımdan Manisaspor, 10 kişi kalan rakibi karşısında deplasmanda kaçırdığı 3 puana üzülürken, takımımızda 10 kişi kalmasına rağmen, güçlü rakibi karşısında kazandığı 1 puana çokta sevinemeyenlerden.Hakan Bayraktar, Mustafa Keçeli, Erman Özgür ve İbrahim kaş sakat durumdalar.Son durumları bugün belli olacak.Çağdaş'ında kırmızı kart cezalısı olduğunu düşünürsek, Nurullah Sağlam'ın şuandaki psikolojisi eminim çokta iyi değildir.Olası bir kadro mucizesi olmazsa İBB karşısında değişik pozisyonlarda farklı oyuncular göreceğimizi düşünüyorum.Şimdiden paylaşmak istedim ki önümüzdeki maçta sürpriz yaşamayalım.

2 Aralık 2011 Cuma

4-2-3-1 Sistemi ve 10 Numaraların Önemi

Futbol, 1800'lü yıllardan, günümüze kadar gelen ve kitleleri arkasından sürükleyen bir tutkudur.Ülkelerin kozlarını savaş meydanları yada arenalar yerine, artık yeşil sahalarda göstermeyi yeğlediği farklı renklerin farklı kültürlerin buluşma noktasıdır.Kimilerine göre futbol sadece bir oyundur, kimilerine göre sadece Almanların kazandığı bir güç gösterisidir.Kimilerine göre futbol Portakallardır, kimilerine göre Sambacılardır, Gök Mavililerdir.Sonuçta futbol hep futboldur.Aslında futbolu açıklamak için sadece kelimeler yetmiyor.Bazen anlamsızca tutkunu olduğun renklerin peşinden sürükleyip götürüyor, bazende aldığın bir mağlubiyet içinden bir parça kopmuşçasına canını acıtıyor.Sonuçta futbol tutkusu her dönem devam ediyor.


İngiliz icadı bu tutkuya, Futbol Tarihi boyunca yol arkadaşı olarak, sistemler eşlik etmiş.İlk yıllarında karmaşık oynanan bu oyuna daha sonra akil insanlar müdahale etmiş ve ilk hamlede Macarlardan gelmiş.Savunma oyuncuları ile hücum oyuncuları arasında sayısal dengeyi sağlamak amacıyla geliştirdikleri sistemin adını ''Piramidal Sistem'' olarak belirlemişler.Daha sonra İsveçliler bu sistemi geliştirmişler ve ismini de ''Sürgü Sistemi'' koymuşlar.Daha sonraları ofsayt kuralının gelmesiyle İngilizler müdahil olmuş ve onlarda kendilerine has olan ''Klasik Oyun Sistemi''ni geliştirmişler.İngilizleri uyguladığı ''Klasik Oyun Sistemi'', daha sonraki yıllarda İtalyanların uyguladığı ''Cotenaccio'' İsviçrelilerin uyguladığı ''Riegel'' ve Avusturyalıların uyguladığı ''Avusturya Sistemine'' öncülük etmiştir.

Bugün futbolumuzda en çok konuşulan tartışılan ve gündem yaratan konuların başında gelen futbol sistemlerine en can alıcı müdahale yine İngilizlerden gelmiş.Futbol literatürüne stoper kelimesini yerleştiren İngilizler, 1930'lu yıllarda geliştirdikleri WM sistemiyle günümüzde kullandığımız bir çok sistemin temelini oluşturmuşlar.Tabi her ülke bu WM sistemini çeşitlendirerek kendi oyun sitillerini yaratmışlar.Kimisi (Brezilya) 4-2-4 olarak kullanmış, kimisi 4-2-4 sistemindeki defans zafiyetlerinden dolayı daha sağlam oynamak için 4-3-3'ü keşfetmiş.Elinde Beckenbauer gibi çağdaş bir liberosu olanlar 1-3-3-3 sistemini kullanmış, kimisi bu sistemi geliştirerek 3-4-3 sistemini yaratmış.Kimisi (İngilizler) kanatları daha etkin kullanıp savunmada daha sert oynamak için 4-4-2 sistemini keşfetmiş.Geliştirilen her yeni sistemde hep bireysel oyuncu performansları etkili olmuş.Sizinde anlayacağınız gibi akil futbol adamları elindeki malzemeye göre, sahada oynayacakları bir sistem oluşturmuşlar.Tıpkı günümüz Türkiye'sinde olduğu gibi.


Sezon başından beri ligimizde bir çok maçı takip ettim.Bir çoğunu stadda çıplak gözle izledim.Bursaspor, Gaziantepspor, Gençlerbirliği, Kayserispor, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, maçlarını stadda canlı olarak izlediğim takımlardı.Tabi birde bu takımlara ilaveten renklerine gönül verdiğim Mersin İdman Yurdu'nun bir çok maçını canlı olarak takip ettim.Gördüğüm, tüm bu takımların oyun formatının 4-2-3-1 olmasıdır.Ayrıca bu takımlara ilaveten, Karabükspor, Manisaspor, Ankaragücü, Sivasspor, Orduspor, Eskişehirspor'uda zaman zaman 4-2-3-1 oynayan takımlar listesine ilave edebiliriz.Ligimizdeki 18 takımdan tam 14'ü oyun formatı olarak bu sistemi kabullenmişler.Tabi zaman zaman rakibe göre sistemde değişikler yapılıyor ama genelde 4-2-3-1 sistemi benimsenmiş.Şimdi bu 14 takıma baktığımızda ortak bir özellikleri gözüme çarpıyor.Hemen her takımda bir 10 numara diye tabir ettiğimiz forvet arkası bir futbolcu mevcut.Alex, Cernat, Murat Erdoğan, Moritz, Adrian, Alanzinho, Battallia, Furkan, Azofeifa, Querasma, Grosicki, Kamara, Wagner, Culio gibi sayabileceğimiz bir çok isim var.Yani 4-2-3-1 sistemi takımlarımız için bir yerde ihtiyaç değil mecburiyet.Eğer elinizde defansif yönü zayıf, vazgeçemeyeceğiniz bir hucuma dönük orta saha oyuncunuz mevcutsa ve bu oyuncudan maksimum verim almak istiyorsanız 4-2-3-1 dizilişi sizin için tam bir''ağrı kesici''dir.


Luciano Spalletti, 2005 yılında Roma'nın başına teknik adam olarak geldiğinde elinde bir Totti gibi 10 numara mevcuttu.Tıpkı bir önceki çalıştırdığı kulüp olan Udinese'deki 10 numara Antonio Di Natale gibi.Spalletti, Roma'yı tekrar keşfetmek yerine, Totti'den en fazla verim alabileceği oyun formatı olan 4-2-3-1 sistemini kullandı.Tıpkı Udinese'de olduğu gibi.Spalletti yaygın olarak kullandığı ve çok verim aldığı bu oyun sistemiyle İtalya'da, ''2006 Yılının Teknik Adamı'' ödülünü aldı.Birde Roma takımına üst üste 11 maç kazanma başarısını kazandırdı.Aynı sezon Şampiyonlar Ligi'nde de bir çeyrek final gördüler.Ülkemizde ise Alex faktöründen dolayı  Fenerbahçe'nin, mecburi olarak kullandığı bu sistem sayesinde 4 şampiyonluğu olduğunu belirtelim.Birde son hafta kaybettikleri maçlardan dolayı 2 final gördüler.Geçen sezon, Nurullah Sağlam'ın göreve gelmesiyle, Mersin İdman Yurdu'nda vazgeçilmez olan 4-2-3-1 sistemi bize 28 yıl sonra Süper Lig'e merhaba deme şansı getirdi.Her ne kadar günümüz futbolu, artık forvet arkası olarak kullanılan 10 numara olarak tabir ettiğimiz oyunculara çokta sıcak bakmasa da ligimizde bu tarz oyuncu sayısı (Hepsi bir Hagi, Sergen ve Alex olmasa da) bir hayli fazla oluşundan ötürü 4-2-3-1 dizilişi ligimizin artık vazgeçilmez sistemlerinden biri olma yolunda ilerliyor.Zaten millet olaraktan takımlardaki hep 10 numaralara sempati duyarız ya.


Avrupa takımlarına baktığımızda, son zamanlarda öncelikli olarak koşan ve pitbull (ısıran) tarzı oyuncular aranırken, şimdi ise uzaylı olduğu düşünülen Messi'nin olağan üstü performansıyla, takımlar tekrar 10 numara oyuncu sevdasına düştüler.Barcelona'nın ezeli rakibi ve 4-4-2 dizilişini benimseyen Real Madrid, bir dönem takım için vazgeçilmez olan ve merkezi görev adamı olan Makalele ve bu tarz oyunculardan sonra, Mesut Özil'in takıma katılmasıyla 4-2-3-1 sistemine dikey geçiş yapan takımlardan.Geçen sezon 23 numarayı giyen Mesut Özil'e bu sezon 10 numaralı formayı teslim etmeleri bu belki sebepten ötürü olabilir.4-3-3 dizilişini çok iyi kurgulayan Katalan ekibi Barcelona'nın bile zaman zaman tercih ettiği bu diziliş her geçen gün endüstriyelleşen futbolda da artık işçi kavramının önemini azaltırken, takım halinde savunma ve takım halinde hucum yapma varyasyonlarını biraz daha ön plana çıkarıyor.Futbol seyirciside artık sahada defansif görevleri ön planda olan futbolcular yerine Messileri, C. Ronaldoları, Alexleri görmek istiyor.


Raymond Domenech tarafından 4-5-1 taktiğini kullanan ve defansif  futboluyla izleyenleri sıkmaya başlayan Fransa Milli Takımı'da Lourent Blanc'ı takımın başına getirdikten sonra, oynadıkları son maçlarda Nasri, Martin Marvin, Gourcuff gibi futbolcularını sahada daha aktif kullanmak için bu sistemi tercih edenlerden.Keza 3-5-2 sistemiyle panzerler lakabını alan ve bir futbol ekolü olan Almanlarda 4-2-3-1 sevdasına düşenlerden.Bu sevdaya Almanları iten ise, yine Mesut Özil, Tomas Müller, Mario Götze gibi oyuncuların takımlarında da 4-2-3-1 siteminde oynamaları ve performanslarının en üst seviyede olmalarından dolayıdır.Bu sistemin mimarı olmasa da, futbol dünyasına bu sistemi yerleştiren ve kalıcı olmasını sağlayan Spalletti, artık yavaş yavaş eskimeye yüz tutan 10 numaraların tekrardan bir ihtiyaç haline dönüşmesine vesile olmuştur.Nasıl ki bir futbol dehası Ronaldinho, koşmadığı ve takım savunmasına yardımcı olmadığı için beğenilmeyip ülkesine gönderilmiş olsa da, yine koşmayan bir Totti bu sistem sayesinde takımında efsane olma yolunda ilerliyor.Keza bir dönem Real Madrid forması giyen Robinho'da Madrid günlerinde sistem kurbanı olan futbolculardan.Madrid ekibi Robinho transferinden sonra, oynayabileceği bir sistem geliştirmiş olsaydı, Robinho bugün düşüşte olan bir İtalya Ligi'nde değilde, Barcelona ile çok önceleri kafa yarışına giren bir Real Madrid'de çok rahat oynardı.    
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Kırmızı Şeytanlar Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger